ZARARI DEĞİL FAYDASI VAR
Yaşar Eyice / Yeni Vizyon Gazetesi
Enerjisiz yaşam olmaz
Arka arkaya üç ayrı kişiden şu daveti aldım:
‘Türkiye’nin enerji ekipman, komponent ve hammaddeleri konusunda üretim üssü olması vizyonu ile ‘Sanayi ve Üretim’ odağında 18 kurucu üye ile kurulan Enerji Sanayicileri ve İşadamları Derneği (ENSİA) Kurucu Başkanı Hüseyin Vatansever, İzmir’in kalkınmasında öncelikli sektör olan yenilenebilir enerji konusunda yürütülecek çalışmaları açıklıyor.
Tüm kurucu üyelerimizin katılımı ile gerçekleşecek toplantıya katılmanızı bekliyoruz.’
Toplantı ve açıklama İzmir’de, Cumhuriyet Bulvarı No: 63 adresindeki EBSO Sanayiciler Kulübü’nde 17 Ekim 2016’da saat 09.30’da yapıldı.
O anda İstanbul’da, Boğaz’daki tekne yarışlarını bir arkadaşımız da katıldığı ve önceden davet ettiği için izlediğimden bu bilgilendirmede olamadım.
Ancak İstanbul’da rengarenk yelkenlilerin yarışını izlerken İzmir’in özlemini duymadım değil.
Umarım İzmir’de de bu güzellikleri Körfez’de yaşarım.
Zaten dikkatinizi çekmiştir.
Artık yandaş basın da mecbur kalıp da sorunları dile getirmek zorunda kalınca, daha doğrusu vatandaşın, esnafın, tacirin, sanayicinin, sanatkârın sorunlarını dile getirmek zorunda kalınca zülfiyare dokunmamak için ‘umarım!’ diyerek topu taça atıyorlar.
Yani doğrudan hiçbir sorunu ele almıyor, dillendiremiyorlar.
‘Umarım’ sözcüğü onlar için kurtuluş oluyor.
Tek çatı altında toplanan enerji sanayicileri ve çalışmaları hakkında bilgileri Genel Koordinatör Kâzım Saver’den öğreniriz.
Bu arada ‘Enerjisa rüzgâr ve güneş enerjisine göz kırpıyor’ diyebiliriz.
Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı ve Enerjisa Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Göçmen, yeni yatırımlar için yol haritalarını halka arzdan sonra çizeceklerini söyledi
*- İlki Çeşme Altınyunus’ta...
Daha dün, TBMM Sanayi, Ticaret ve Enerji Komisyonu üyesi İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın ağzından, Türkiye’nin geleceğinin rüzgar enerjisi santrallerinde olduğunu belirtmiş ve ülkemizin enerji sektöründe yapılacak yeni yatırımlara açık olduğunu belirtmiştim.
Türkiye’de kurulu 151 rüzgar enerjisi santralinin gücünün 5 bin megawattan fazla olduğunu ve 5 yıl içinde kurulu gücün 2 bin megawata yükseleceğini biliyoruz.
Geçtiğimiz yıl rüzgar enerjisi santralleriyle 11.5 milyar KW saat elektrik üretildi.
Türkiye'de ilk rüzgar santrali 1998 yılında İzmir'de kuruldu ama ondan öncesi de var.
İlk tribün duayen Sanayici ve girişimci Selçuk Yaşar tarafından Çeşme’de Altınyunus tesislerine kuruldu.
Hatta bu rüzgar santralı hala duruyor.
Sanıyorum 1970’li yılların başında kurulan bu santralın görüntüleri o yıllar Altınyunus’un fotoğraf atölyesini çalıştıran Cumhur Aksema’nın arşivlerinde vardır.
*- Bugün için
Bugün ise tükettiğimiz enerjinin yüzde 4,4'ünü rüzgârdan karşılıyoruz. Halen devreye alınan 751 santrallin tam kapasite çalışmasıyla 761 Megawatt kapasiteli ilave rüzgâr türbini devreye girmiş olacak ve kurulu güç 5 bin 927 Megawat kapasiteye ulaşacak.
Ancak şunu da aklımızdan çıkarmayalım, İzmir’de, örneğin Urla’da, Karaburun’da hatta bazı köy ve mera yakınlarında rüzgar santralllarının kurulması yargı tarafından yasaklandı.
*- Boş durulmuyor!
Bu arada, Ulusal Çevre ve İmar Konseyi kurulması için kanun teklifi verildi.
Gerekçede; 'Sit alanı, Milli parklar ve yasal güvenceye alınmış tarım arazileri gibi koruma altında bulunan ve hazine müsteşarlığının taşınmazları arasında bulunan bölgeler çıkarılan yasalarla ne yazık ki doğa talanına kurban edilmektedir.
Devlet teşviki altında doğal kaynakların lisanssız, herhangi bir izne tabii olmadan, çevresel etki değerlendirme raporları görmezden gelinerek doğa talancısı şirketlere verilmesi artık bu konuda ulusal bir konseyin ihtiyacını elzem duruma getirmiştir. ' gibi ifadeler kullanıldı.
*- İstenenler...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi ve gerekçesinde özetle şu görüşe yer veriliyor:
‘Türkiye son yıllarda giderek artan bir çevre ve imar sorunuyla karşı karşıyadır.
Çevre ve imar sorunlarını çözmek üzere çeşitli mekanizmaların oluşturulmasına rağmen bu konuda hala ilerleme kaydedilebilmiş değildir.
Çevre ve imar ile ilgili konular, ekonomik ve sosyal kararlar alınırken ne yazık ki yeterince göz önünde bulundurulmamaktadır.
Devlet teşviki altında doğal kaynakların lisanssız, herhangi bir izne tabii olmadan, çevresel etki değerlendirme raporları görmezden gelinerek doğa talancısı şirketlere verilmesi artık bu konuda ulusal bir konseyin ihtiyacını elzem duruma getirmiştir.
Ulusal Çevre ve İmar Konseyi ülkemizde eksikliği hissedilen çevre stratejisini belirleme, Çevre bilinç ve duyarlılığının geliştirilmesi, çevre yönetiminin iyileştirilmesi, sürdürülebilir nitelikte bir ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerin sağlanması gibi konularda çalışmalar yürütecek ve bağlayıcı kararlar alabilecek bir konsey olarak bir an önce çalışmalarına başlamalıdır.
*- Bilinenler
Ulusal Çevre ve İmar Konseyi Başbakanın Başkanlığında yılda en az bir kere toplanmak üzere toplanır.
Kurulun üyeleri arasında Tapu Kadastro Genel Müdürü, Alt yapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürü, Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürü, Çevre Yönetimi Genel Müdürü, Yapı İşleri Genel Müdürü, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü, Hakkında karar verilecek bölgenin belediye başkanı, Çevre Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları Odası temsilcilerinden birer üye, En yüksek üye sayısına sahip iki çevre örgütünden birer temsilci, En yüksek üye sayısına sahip İmar ve Kültür Derneklerinden iki temsilci bulunur.
*- Gönülde yatanlar
Ulusal Çevre ve İmar konseyi aynı zamanda atık oluşumunu, arıtma veya bertaraf ihtiyacını azaltacak, üretimde temiz teknolojiler kullanarak, atıkların kaynağında azaltımını ve doğal kaynakların verimli kullanılmasını sağlamak, Çevre ve imar konusunda bilimsel ve ekonomik çözümler ortaya sunmak, çevreye duyarlı yatırımlar gerçekleştirmede öncü olmak, yeni yatırımların çevresel etkilerini değerlendirerek, çevrenin korunmasını, sağlıklı, güvenli ve çevreye duyarlı işletmelerin kurulmasını sağlamak, tüm yenilikleri, araştırma ve gelişme çalışmalarını yakından takip etmek, çevre sorunlarına özgün ve öncü teknolojiler kullanımını teşvik etmek, acil durum ve çevresel risk yönetimini en gelişmiş seviyede sağlamak, sürdürülebilir kalkınmayı destekleyecek faaliyetlere teşviklerde bulunmak, sürekli iyileştirme prensibi çerçevesinde çevre yönetimi kültürü etrafında sinerji yaratılarak çevre ile ilgili iyi uygulamaların paylaşılması ve yaygınlaştırılmasını sağlamakla yükümlüdür.
Ulusal Çevre ve İmar Konseyinin kurulması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi hazırlanmıştır.’
Konu sanıyorum önünüzdeki günlerde yine gündeme gelecek ve tartışılacak.
Önemli olan her girişimin iyi niyetli, halkımızın ve memleketimizin yararına olmasıdır.
Yoksa iddia edildiği gibi üç beş kurnazın ya da kişinin yararına değil.
*- Çiftçiye mazot müjdesi
Milli Tarım Projesi'nin tanıtımında konuşan Başbakan Binali Yıldırım, ‘Çiftçinin kullandığı mazotunun yarısı kendinden yarısı bizden. Bol bol ekin, Allah bin bereket versin’ dedi.
Bildiğiniz gibi seçimlerde CHP’nin, MHP’nin ve de AKP’nin bu konudaki görüşleri bildirgelerinde yer almıştı.
Son zamanlarda ise zenginlerin yatlarına bedava çiftçiye büyük parayla denilerek mazot ve akaryakıt konusu sürekli gündeme getiriliyordu.
*- Meclis araştırsın
CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan, tarımsal ürünlerin tarladan sofraya kadar 4 kata varan fiyat artışı için Meclis’te araştırma komisyonu kurulmasını ve alıcıların ürünlerin her aşamadaki fiyat artışını görebileceği barkod/karekod sisteminin oluşturulmasını önerdi.
Arslan, önergesinde, çiftçinin ürünü pazara çıktıktan sonraki süreçte aracı sayısının da azaltılması gerekirken, ne üreticinin ne de tüketicinin bu düzenden fayda sağladığını belirtti.
*- Ürün kimseye yaramıyor
Milletvekili Arslan, yeni bir politika önerdiği açıklamasında şunu savundu: ‘Ürün elde kalıyor, tarlada fiyat düşüyor ama sofraya katlanarak geliyor. Bu nasıl bir tarım politikasıdır?
Meclis, tarım ve ticaretteki yanlışları araştırmalı.
Yeni bir tarım ve ticaret düzeni şeffaf olmalı.
Gelin barkod, karekodlu sisteme geçelim.
Her bir ürünün etiketi üzerinde barkodu, karekodu olsun.
Üreticiden çıktığı andan itibaren o ürünün tarla fiyatı, hangi aracıda ne kadar zamlandığını, pazarda ve markette, manavda en son hangi fiyata vardığını tüketici görebilsin.
Cep telefonlarından ya da pazarda, markette kurulacak ekranlardan okutulacak karekodla tarladan dükkan rafına, pazar tezgahına kadar vatandaş şeffaflığı görsün.
Üretici değerinde kazansın, aracılar azalsın, ürün ucuza tüketilsin. Vatandaş hangi ürünü almak istiyorsa kaliteyi barkodunda görsün, ürün nasıl zamlanıyor bilsin, ona göre karar versin.’
*- Sonucu katlanmalı
CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın tarımsal maliyetlerle ilgili örnekler verdiği araştırma önergesi verdi ama üç dört gün önce yine CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nden bir örneği, yazmıştım.
Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı, Boğaz’da, Bebek ile Ortaköy arasındaki Arnavutköy’de, belediye mıntıka amirliğine 50 metre uzaklıkta kurulan Salı Pazarı’nda etiketlerde sadece kocaman harflerle ürünün adı yazılı ama fiyatı yok.
Şikâyetler dikkate alınmıyor.
Pazarcı esnafı müşterisine göre hareket ediyor...
Şimdi Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar’ın bu durumu ve şikâyetler CHP Genel Merkezi tarafından ele alındı.
Büyük olasılıkla, durumunu düzeltinceye kadar, yani geçici bir süre CHP’den ihraç edilerek, parti ile ilişkisi kesilecek.
Halkın istek, dilek ve şikayetlerine kulak asmazsan sonucu da katlanmak zorunda kalırsın.
*- Fiyatlar 4 katına çıkıyor, meclis seyrediyor
CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ı dinlemeye devam edelim:
‘Tarımsal üretim sorunları pazar sorunuyla iç içe geçmektedir.
Çiftçimizin maliyet yükünün yanında, yetersiz desteklemeler, değişkenlik gösteren iklim şartlarıyla, arz daralmasına ve ihracat düşüşüne yol açan diplomatik ve siyasi sorunlarla karşılaştığı bir gerçektir.
Ürününü pazara değerinde satmak ve mümkün olduğunca az aracıyla pazara ulaşmak konusunda sorunlarla karşılaşan çiftçilerimiz, üretici ile alıcı arasında tarla fiyatının 4 katına kadar çıkan komisyon zinciri altında mağduriyet yaşamaktadır.
*- Çiftçinin elinde kalıyor, rafta ateş pahasına satılıyor
Büyük zorluklarla yetiştirilen ürünler elde kalmakta, ziyan olmaması için kimi zaman maliyetinin de altında aracılara satılmakta iken, üreticinin elindeki fazla ve ucuz ürünün nasıl olup da market ve pazarlarda 3-4 katına kadar yükselebildiği ülkemizde tarımın ve ticaretin ana tartışma konuları arasındadır.
Sofralara ulaşan ürün, yanlış tarım ve ticaret politikaları nedeniyle hem yüksek fiyata tüketilmekte, hem de üretici katlanan bu fiyatlardan yararlanamamaktadır.
Nihai tüketiciye ve üreticiye ekonomik fayda sağlamayan tarımsal fiyatlar, hatalı tercihler nedeniyle aracılara daha çok kazandırmaktadır.
Katma değeri ortaya koyan üretici zor durumdayken, sofrasında ucuz ve kaliteli yerli ürün tüketmek isteyen tüketicimiz bu üretim ve tüketim zincirinin arasında kalmıştır.
*- 6 lira nere, 27 lira nere?
Tarımsal ürün fiyatları, üreticiden markete kadar kimi ürünlerde yaklaşık 4 katına çıkmaktadır.
Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin açıklamasına göre; Eylül 2016’da, üretici-market fiyatları karşılaştırmasında 6 Liralık kuru kayısı markette 27 Liranın üzerinde fiyatla satışa sunulabilmektedir.
Bu oran patateste, kavun, karpuz, üzüm, elma, domates, biber, limon ve incirde 3 katı geçmiştir.
Birliğin açıklamasında, tarladan sofraya kadar 30 üründe ortalama 2 kat fiyat artışı tespit edilmiştir. Kuru üzümünü 3 Lira civarında satabilen üreticimiz, aynı üzümü markette 11 Liranın üzerinde bir fiyatla görmekte, 1 Liraya sütünü aracıya satabilen hayvancımız sorunlarını dile getirirken, bu süt ocağa 3 Lira 50 Kuruşun üzerinde bir fiyatla konmaktadır.
*- Bu zincirde neler dönüyor?
Üreticiden tüketiciye kadar olan alışveriş zincirinin mümkün olduğunca daraltılması, alım fiyatlarının rekolte dışında çiftçi lehine oluşturulması gerekir. Üretici ve tüketici örgütlenmelerinde daha fazla bilgi akışının sağlanmasında, her bir ürünün tarladan sofraya kadar üzerine ne kadar bedel eklendiğini alıcının barkod/karekod sistemiyle görmesini sağlayacak bir elektronik sistemin kurulmasında yarar var. Spekülatif fiyat değişimine karşı kurumsal ve yasal önlemlerin alınması en doğrusudur. Üreticinin kaderinin tek başına tüccara değil, lisanslı depoculuktan üretici birliklerine kadar farklı kurumsal mekanizmalara bağlanması için gerekli idari ve yasal çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasını öneriyorum.’
Bakalım ne olacak?
Bence lafta kalacak, ya sizce?
****
DİP NOT
Zeytin ve yağı şifadır
İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, Mersin'in Mut ilçesinde belediye ve kaymakamlığın işbirliğiyle Tarihi Çınaraltı Parkı'nda bu yıl 2'ncisi düzenlenen ‘Zeytin ve Zeytinyağı Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada, zeytin ve zeytinyağının şifa olduğunu söyledi.
Zeytin ağaçlarının hayat kaynağı olduğunu belirten Karatay, şöyle konuştu:
‘Zeytin ağacı hayat ağacıdır. Hepimiz gelip geçeceğiz fakat zeytin ağacı ayakta kalarak, gölgesi, bitkisi, meyvesi, yağı ve yaprağıyla bize sağlık vermekte. Milattan önce 5. yüzyılda Hipokrat, zeytin yaprağı çayı kullanarak kolerayı tedavi etti. Zeytin yaprağının çayını kullanarak miğde ülserini tedavi ediliyor. Üç kutsal dinde de zeytin geçiyor. Hz. Muhammed de orucunu zeytinle açardı. Çünkü zeytin asırlardan beri Akdeniz havzasından en önemli bitkilerinden biridir.’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.