Suçumu af edin!
Yaşar Eyice / Yeni Vizyon Gazetesi
Dostlar Sağolsun
Suçlu olduğumu biliyorum. Çünkü telefonlara yanıt vermediğim gibi genelde dönmüyorum da....
Beni affetmenizi istiyorum. Çünkü ‘akıllı’ dedikleri telefonum beni terk etti. Halbuki ben sinirlenince yanlışlıkla su dolu bardağa elimin tersi ile dokunmuştum.
İstemeyerek tokat vurmuştum.
Sonuçta zararlı çıkan ben oldum.
Hem telefonumdan oldum, daha önemlisi ise tüm telefon numaraları yok oldu.
Geçici bir telefonum var.
Daha doğrusu dolaptan eskisini çıkardım.
*- Farkında değildim...
Bu gün benim doğum günümmüş...
Çok sonra öğleden sonra haberim oldu. Tesadüfen Mustafa Alhat’ın gönderdiği mesajı okudum.
Bu arada belirteyim çoğu zaman 10 aylık torunumun yanında olduğum için de telefonum ya kapalı, ya da sessizdedir.
Yaş gereği kulaklar da duymuyor mu, yoksa tıkalı mı onu da çözemedim.
*- Yine de konuştuklarım oldu
Ama üç kişi ile görüşebildim. İçime mi doğu ne, telefonu elime aldığımda çaldığında karşımda Prof. Dr. Erkan Sevinç vardı.
Daha sonra Kuşadası’ndan Süleyman Mersin aradı.
Önemli görevlerde bulunmuş, Aydın’da heykeli dikilecek dostlardan biriydi.
*- Bir liraya satıldı...
Fettah Mersin ise yıllarca Bergama Tekstil’in Genel Müdürlüğünü yapmıştı.
İnanmayacaksınız ama onlarca personel uzun yılar, daha doğrusu emekli oluncaya kadar aybaşında maaşlarını aldılar.
Ben de ‘1 Liraya Fabrika’ diye haber yapmıştım.
Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel ve Turgut Özal’la görüşmüştüm.
Sonra fabrika belediyeye devredildi anımsadığım kadarıyla.
‘1 Liraya’ satışa çıkarıldığında, tek şart koşulmuştu.
Mutlaka işler hale getirilecek ve Bergama’nın yerli halkına iş imkânı yaratılacaktı.
Şimdi fabrika sahasında neler var ya da yapılıyor bilmiyorum.
*- Yakında yolcu olacak
Türk Sporuna da önemli katkısı olan Mersin kardeşlerden, Süleyman Mersin ile uzun sohbetimizde Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin son halini de konuştuk.
Biliyorsunuz İstanbul, Ankara ve Anadolu Türk Bayrağını 53 yılık TSYD’nin ambleminden ve rozetinden çıkartmak isteyen, spor muhabirliğinden koskocaman derneğin Genel Başkanlığı’na getirilen Oğuz Tongsir daha birinci yılını doldurmadan ‘Ne yapıyorsun kendine ge!’ denildi.
*- Genel Başkanın haberi yokmuş!
Öğrendiğim kadarıyla bildiğini okumaya İzmir ve Ege’yi yok saymaya başlayınca birkaç gün önce sadece İstanbulluların imzalarıyla ‘Olağanüstü Genel Kurul Kararı’ alındı.
O ise İzmir’de ‘ses çıkarmayan’ dostlarla yemek yiyip kadeh kaldırıyordu.
Herhalde FETO’culuk suçlamasıyla savcı karşısında alınan ifadesini anlatıyordu.
‘Ben İzmir düşmanı biriyle aynı yerde olmam!’ diyerek bu davete de gitmedim.
Ama bulunanlar, Oğuz Tongsir’in günah çıkartmaya çalıştığını ve ‘Vallahi billahi logodan Türk Bayrağı’nın çıkartıldığını ben de bilmiyordum!’ dediğini söylediler.
Güldüm...
Herhalde inananlar çıkmıştır, baksanıza herkes yiyip içtikçe neşelenmiş...
Hatta hararetle elini sıkanlar bile olmuş.
Bir de sanki dünyadan haberi yokmuş gibi Oğuz Tongsir, ‘Ankara ile anlaşın, İstanbul’a ders verin’ mealinde bir şeyler söylemiş...
Birileri de, ‘Aslansın kaplansın!’ diye methiyeler düzmüş....
Dilin kemiği yok ki, bunları hep anlattılar fazlasıyla...
Fotoğrafları bile daha o gece gördüm...
Hatıra diye saklıyorum!
*- Çok yıllar sonra...
Bu arada Karataş’taki İzmir Basın merkezi’ne gidiyordum.
Önümü, çok eski dost Mustafa Ertekin kesti...
O Ege Ekspres’in foto muhabiri, ben ise Demokrat İzmir’in Spor Muhabiri idim.
Eskileri konuşurken, ‘Ben senden daha yaşlıyım!’ dedi.
Hatta şu anda Torbalı Devlet Hastanesi’nin uzman doktorlarından olan ikiz kardeşinin kendisinin sağlık durumu ile ilgilenip ilgilenmediğini sordum.
Yıllarca Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde idi Dr. Ertekin...
Mustafa ’40 yaşında gibisin?’ dedi.
Teşekkür ettim...
*- Akın Kazançoğlu sayesinde öğrendim
Saat 18.00’e doğru ise yine telefonu elime aldığımda çaldı.
Bu kez arayan Akın Kazançoğlu idi.
Benim ‘Balkanların Başbakanı’ adını taktığım BATÜDER’in Genel Başkanı...
Kaç kez birlikte yemek yiyeceğimizi ve Balkan ülkelerine gidip ortak dostlarımızla görüşeceğimizi konuştuk.
Ama benim çoğu zaman kent dışında olmam, İzmir’de davetlere genelde gitmemem nedeniyle bir araya gelemedik.
O da ’40 yaşında gibisin!’ deyince anlaşıldı.
Meğer ben 40 yaşında gösteriliyormuşum...
Vallahi bundan bilgim ve haberim yok....
Şimdi belki de TSYD Genel Başkanı Oğuz Tongsir için düşündüklerimi ve söylenenleri benim için de düşünen olabilir.
*- Hiç sormam
Hani bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır ya, benim face ve diğer sosyal medya ve maillerimi hep birlikte çalıştığım arkadaşların aldı.
Yani herkes bilir ve girer...
Sanıyorum beni böyle gençleştiren de, şimdi modern evliya çelebi olan Eğitimli Gazeteci A. Buğra Tokmakoğlu idi...
Bu satırları bitirmek üzere iken bu kez arayan dostla sohbet ettikten sonra, belki de ilk kez ‘Kimle görüşüyorum!’ dedim...
‘Valla tanımadın mı?’ dedikten sonra, ‘Bana Karşıyakalı derler!’ deyince, halkın değimiyle ‘jeton’ düştü...
Eski Ziraat Mühendisi son yılların ünlü Gümrük Müşaviri Osman Alpkonur idi..
Bu arada yine itiraf edeyim, çoğunlukla dostça konuşanlara dostça tavır gösterir, espri yaparım ama hiçbir zaman ‘Sen kimsin?’ ya da ‘tanıyamadım; çıkaramadım!’ demem...
Bu da benim zaafım işte...
*- Yüzde 10 yine de iyidir... Barajın altına düşmedim
Faceye giren dostlar, 120 kişi tebrik ve kutlama yazmış dediler.
Ben genelde giremiyorum ya da bazen bir yazımı koyup birkaç dakika kaldıktan ve onda dikkatimi çeken oluca ‘merhaba’ dediğimi belirtmek için, ‘beğendim’ i işaret ediyor ya da bir iki satır yorum yapıyorum.
Bu arada benim mutlu olmamı sağlayan bir olay daha oldu...
Karataş Otobus durağında beklerken ikisi erkek biri bayan üç kişi dikkatli dikkatli bakıyordu.
Bakışlarından rahatsız oldum...
Genç delikanlılardan biri ‘Siz yazar mısınız?’ diye sordu...
‘Yok canım!’ diye yanıt verdim.
Israr edince, ‘Biraz yazarım ama senin düşündüğün gibi meşhur biri değilim’ dedim.
Meğer iki delikanlı aralarında iddiaya girmiş.
Ben genelde kendimi hiç gazeteci olarak tanıtmam.
Dostlar ve arkadaşlar bilir. ‘SSK’dan emekli fotoğrafçıyım’ derim.
Bu sırada yanımda olan Bilgin de, ‘Yaşar Eyice diye googleye girin yazılarını okuyun’ dedi.
Gençleri ben Karataş Lisesi öğrencisi sandım.
Meğer Mimarlık Fakültesi öğrencisi imişler.....
İşte böyle bir gün geçirdim...
Herkese, telefon açıp da beni bulamayanlara buradan teşekkür ediyorum.
Herkes sağlıcakla kalsın...
Yine kendimi tutamadım bir iki satır yazacağıma uzattım...
Diyorum benim elimde değil işte...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.