SAHTEKARLARA DA HESAP SORULMALI
Yaşar EYİCE / Yeni Vizyon Gazetesi
Bize ne oluyor?
Kısa adı ‘HGS’ olan ‘Hızlı Geçiş Sistemi’ ni yenilemek için PTT Şubesine girdiğimde, memur merak içinde televizyonu izliyordu...
Selamını yüzüme bakmadan aldı...
‘Ne oldu?’ diye sordum...
‘Rus Büyükelçisine saldırmışlar!’ deyince ben de merakla TV’ye döndüm..
Ekranın yan tarafında kocaman harflerle ‘Son Dakika’ yazıyordu...
Kendi kendime ‘Bir bu eksikti!’ diye söylendim...
Eve gidince de yandaşa televizyonları kanal değiştirerek izledim...
Bu sırada RTÜK yine her zaman olduğu gibi ‘geçici yayın yasağı’ getirmişti.
Ama nedense bu yasağa rağmen yandaş TV’ler ‘memleket meselesi’ diyerek yayınlarını değiştirme ihtiyacını hissetmemişlerdi.
Ben de aynı fikirdeyim...
Çünkü bu bir ‘memleket meselesi’ idi...
*- Şaşkınlığımı yine gizleyemedim!
Katilin polis ve Sökeli olduğunu öğrenince şaşkınlığım iyice arttı...
Kendi kendime yorum yaparken, TV’ler açıklamayı yapıyorlardı:
‘Saldırgan FETÖ’cü!’
Bu arada hangi TV’de olduğunu anımsamıyorum, açık oturumu yöneten, katılımcılardan birine ‘Rus Büyükelçisi’nin korumasız gezmesi normal mi?’ diye sordu...
Kanaldan kanala gezdiğim için yanıtını öğrenemedim...
Ama bu arada Amerikalı sözcü, benzer bir soruyu şöyle yanıtlıyordu:
‘Bizim kendimize göre sistemimiz var, ama bunu açıklayamam!’
Hatta adamlar güvenlik güçlerimizi hatta devletimizi küçümseyerek utanmadan güvenlik zafiyetini olduğunu söyleyebiliyorlar.
Daha birkaç yıl önce terör saldırısında İstanbul’daki konsolosluğun kapılarını kapattıklarını, Türk polisini teröristlerin ateşi altında bıraktıklarını unuttular herhalde.
Bunlarla, yani Amerikalılarla ilgili, çok az kişinin bildiği bir olayı daha anımsatayım.
Geçmişten bir örnek vereyim:
*- Adını bile saklamışlardı!
Sanıyorum 1974 yılında bir Amerikalı İzmir’de Alsancak’ta normal bir cinayete kurban olmuştu.
Olaya Türk Polisinden önce Amerikan Polisi el koymuş, binaya giriş ve çıkışı yasaklamışlardı.
O zamanlar İzmir’de Amerikan konsolosu vardı.
Yani henüz kaldırmamışlardı.
Amerikalılar bizim yetkililerimizin görevlerini tam anlamıyla yapmalarını önlüyor, geciktiriyorlardı.
Özetle, ‘Amerika’dan onay bekliyoruz’ demişlerdi...
Bilgiler buradaki Amerikalılardan değil de, Amerika’dan gönderilenlerden öğrenildi.
Bu arada iri yarı insanlardan oluşan Amerikan askeri polisi ise Türk gazetecilerin üzerlerini aramış hatta olay yeri fotoğraflarını çektikleri filmleri de toplayıp, almışlardı...
Artık gerisini söz düşünün?
*- Kimliğini kullanmış...
Bunu öğrendikten sonra aklımdaki bir başka sorunun yanıtını da yine yandaşlardan öğrenmiş oldum:
Katil, Çevik Kuvvet Polisi Mevlüt Mert Altıntaş, Rus Büyükelçi Andrey Karlov’un bulunduğu Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne polis kimliğini göstererek girmiş...
Yani binlerce polisten biri istediği yere kimliğini göstererek rahatça hem de silahlı olarak girebiliyor.
Yine bir hatırlatma yapayım:
Hassas bölgelere örneğin Adliyelere, hastanelere, emniyet binalarına, vilayate, kaymakamlıklara, hatta maçlara ve halkın toplu olduğu özel alanlara herkes kesinlikle aranmadan girmemeli....
Hatta böyle yerlerde sadece görevli polisler olmalı...
Bir başkası kimliği ne olursa olsun girememeli...
Bunu yıllar önce Aydın Bilgin uygulamıştı...
Göztepe’yi çok yıllar sonra o günkü adıyla birinci lige, şimdiki adıyla Süper Lige çıkaran Göztepe A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Bilgin, emniyetten aldığı görevli polisler dışında hiç kimseyi kapalı ve açık tribünü aldırmadı.
Hatta zamanın valisi Kutlu Aktaş ile Emniyet Müdürü ve yardımcıları da maça bilet alarak gireceklerini açıkladılar.
Organize görevini ise Hilmi Çınar üstlenmişti.
Böylece hem kulübe destek çıkacaklar hem de bedavacılara engel olacaklardı.
Çok isteyen polis veya bir resmi görevli sadece ve sadece kale arkası tribüne girebilecekti.
Bu uygulama daha sonra ciddi tutulmadığı için kalktı...
Kulüplerin zararları yıllarca sürdü...
*- Yeni uygulama gerekiyor...
Yine bir hatırlatma yapayım...
Biliyorsunuz polisler gibi avukatlar da adliyelere silahlı ya da aranmadan rahatça giriyorlardı.
Sonra bir yargıç odasında vurularak öldürüldü.
Kapı görevlisi polisler de, ‘Biz ne yapabiliriz?’ diyerek kendilerini savundular.
Yine çok iyi anımsıyorum:
Kıdemli emniyet görevlileri, ‘Biz dâhil herkes kontrolden geçirilmelidir!’ açıklamasını yapmışlar ve kesinlikle hiç kimsenin Adliyeye kontroldan geçmeden, hatta silah taşıma ruhsatı olanların da adliyeye girişlerde silahlarlını görevlilere teslim etmeleri gerektiğini vurguladılar.
Bir ara bu sistem uygulandı...
Şimdi hala uygulanıyor mu, bilemiyorum.
Ama benim önerim, adı bile hemen Ankara’da caddeye verilen Rus Büyükelçi Andrey Karlov’un silahlı saldırıya uğraması bir dönüm noktası olmalı ve kesinlikle önemli yerlere görevlilerin dışında hiç kimsenin silahlı girmesine izin verilmemeli...
Tabii bunun planlaması güvenlik uzmanları tarafından araştırılarak yapılır ve yönetmeliği yapılır...
***-
GÜNCEL
Bu firmalara şans tanınmamalı...
CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay dün telefon ettiğinde herhalde o an için kapsama alanı dışında idim görüşemedim.
Herhalde TBMM’deki gelişmeler ve şehitlerimiz üzerine yaptıkları çalışmaları anlatacaktı.
Biz İzmir’de birbirimizi biliriz.
Ben bu arada Haber Ekspres’in verdiği ‘Tağşış’ olayı ile bakanlığın yaptığı açıklamaya takıldım.
96 firmanın 150 parça ürünü taklit veya hileli idi...
İşte Mustafa Balbay da bu konuyu ele almış...
Söylediği şu:
‘Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı et ve et ürünlerinin, süt ve süt ürünlerinin, bitkisel yağların, bal, kahve, çikolata gibi pek çok ürünün taklit ve tağşiş yapılarak kamuoyuna sürüldüğünü duyurdu.
Duyurmak tek başına yeterli değil.
Bakanlık tespitlerine göre laboratuvar sonuçları olumsuz bulunan firma ve ürünleri hakkında hangi işlemler yaptığını da açıklamalı.
Köftede domuz eti, sütte nişasta, çikolatada ilaç var da sizde vicdan yok mu?’
Temel gıdalarımızın hemen hepsinde bir uygunsuzluk, bir taklit ve katkı maddesi olduğunu öğreniyoruz.
Bu ürünleri üreten firma ve markalar belli.
Bu ürünlerden ne kadar üretildiği, hangi ilimizde ne kadar bulunduğu, raf miktarı mutlaka açıklanmalı.
Ve derhal bakanlık bu ürünleri toplatmalı.
*- İstediği gibi çalabiliyor mu?
Henüz listeyi inceleyemedim...
Ama anımsadığım bir olay var...
Daha önceki açıklamalardan birinde, İzmirli bir firmanın yağda tağşiş yaptığı yine resmen belirtilmişti.
Bu firma şimdi sahibi FETÖ’den tutuklu bir firmanın yerini aldı.
Şimdi yandaş gazetede o günden bu yana ilanlarını yayınlıyor.
Yani parasını veren düdüğünü çalıyor gibi...
Üstelik radyolarda da ilanları var...
Şimdi bu firma güvenli mi oldu?
Tağşiş yani aldatmaca falan yapmadı da, yetkililer mi yanıldı?
Ya de bizleri yanıltmaya devam mı ediyorlar?
Gerçekten merak ediyorum...
Parasını veren düdüğü istediği gibi çalabiliyor mu?
***-
GICIK
*- Zehra Deniz Yelken göndermiş: ‘Erkekler için sevdiğiniz ş şeyleri, sevmiyormuş gibi yapmayın. Erkekler için okulu erkenden bırakmayın! Erkekler için kilo vermeyin. Erkekler için giyim tarzınızı değiştirmeyin. Erkekler için hiçbir şey yapmayın. Sizi olduğu gibi kabul etmeyenlere ihtiyacınız yok! Dünyada onlar gibi binlercesi var. Ama senden sadece bir tane var.!’
*- Nazlı Açıkel yazmış, ‘Ben ona bisiklet almadım, caddede araba çarpar ölür’ diye. Siz ona nasıl kıydınız? Söyleyeceklerim bu kadar, diyecek söz, konuşacak kelime kalmadı.’
*- Mehmet Ali Okumuş söylüyor: ‘Ben, hiçbir zaman dünyayı umursamadan hayatın tadını çıkarabilen rahat bir insan olamadım. O yürek yok bende. Hiç tanımadığım bir insanın derdine üzülecek kadar insanım, çünkü.’
*- Kemal Yayöz’ün söylediği: ‘Ben artık terörü kınıyorum’ demiyorum. Besleyip büyütenin de, destek olanın da, sebep olanın da, göz yumanın da önlem almayanın da ‘Allah tüm sevdiklerini elinden alsın!’ diyorum.’
*- İyilik yap hatırlanmaz, yanlış yap unutulmaz. Sen kimsenin yapamaz dediğini yap, çünkü söylemeseler de akıllarından çıkmaz.’
*- Murat Eştürk, ‘Beni olduğu gibi seven insan, iyi gün kötü gün dinlemez. Ne zaman yanımda olması gerekiyorsa, o zaman yanımda olur!’ diyor.
*- Aynur- Sezgin Can çifti paylaşmış, ‘Yoruldum... İnsanların insanlara saldırmasından , çocukların ömrünün kelebeklerden daha az olmasından, ataletin bozguna uğradığı bu dünya’dan yoruldum.’
*- Aslı Yağcı’nın duası: ‘ Ey sabahı aydınlığa erdiren Rabbim! Gecenin karanlığını giderdiğin gibi, ülkemizin üzerindeki karanlıkları da gider. Huzurlu günler nasip et bizlere!’
*- Sermin Alpay şöyle diyor: ‘Mutlu anlarda birlikte olmak kolaydı. Ama en zoruydu, mutsuz anlarda acı çeken insanların yanında olmak...’
*-Kaya Çelikkanat uyarıyor, ‘Dört şeye sahip çıkın, çaldırmayın; Emeğinizi, enerjinizi, zamanınızı, gülümsemenizi...’
*- Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan; gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir.’
*- Aysun Mısırlıoğlu beğenmiş; ‘Gözün kıymetini ‘Âmâ’ olandan, sözün kıymetini ‘lâl’ olandan. Ekmeğin kıymetini ‘aç’ olandan, aşk’ın kıymetini ‘hiç’ olandan öğren!’
*- Mehmet Özdoğru, ‘Sabırlı insanın öfkesinden sakının...’ diyor...
*- Güzide Hovardakaya’nın yorumu; ‘Şehit analarının yüreğinde kıyamet koparken zalime yatağında rahatlık verme Allah’ım...’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.