04 Aralık 2024
  • İzmir11°C

TAMAMI BİR ARADA!

Yaşar Eyice

19 Ocak 2017 Perşembe 22:50

TAMAMI BİR ARADA!

Yasar EYİCE / Yeni Vizyon Gazetesi

Belli yaşın üzerindekiler anımsar...
Çocukluğumuzda , ‘tekmili bir arada!’ ya da, ’24 ya da 32 tekmili bir arada!’ yazılı sinema afişleri olurdu.
Yani: eksiksiz, hepsi, tamamı, ne var ne yoksa manasında zamanımızda pek kullanılmayan söz öbeği.
Afişlerde bunu görenler beş dakika aralarda ‘Ayılana bayılana gazoz!’ satıcılarının dışında filmin tamamını izleyeceklerini bilirdi.
Bir de makinistin bobin değiştirmesi sırasında ışıklar yanardı.

*- Öğrendiğim ve bildiklerim

Bunu;  bütünü oluşturan parçaların tümünün bir arada olduğu, hiç eksiği olmayan, tamı-tamına diye anlatabiliriz.
Kaya Çalikkanat ile Hulusi Şenel’in anlattıklarına göre; Tanzimat sonrası, Türk tiyatrosu ve sahne gösterilerinde büyük gelişmeler kaydedildi. Radyonun olmadığı, televizyonun hayal bile edilemediği o dönemlerde, şehir insanlarının,  en gözde eğlence mekânları; karagöz, orta oyunu, meddah, kanto, tango ve müzikal gösterilerinin sergilendiği, sessiz sinema gösterimlerinin yapıldığı tiyatro salonları idi.
Benim anımsadığım kadarıyla Eşrefpaşa’da Şenocak sinemasının yazlığında ve Hayat ile Kültür sinemalarında da özellikle Ramazan aylarında bu tür eğlenceler tertip edilir, daha sonra hava kararınca filme geçilirdi.

*- Arkası yarınlar gibi...

İzmir gibi, özellikle İstanbul’da şehir tiyatrolarının, halkın talebine bağlı olarak hızla çoğalması ile birlikte sahne sanatları ciddi bir sektör halini aldı.
Öyle ki, gerek belediye ve gerekse özel tiyatro sahipleri, tv dizileri gibi her hafta devam eden ve her biri bir sahnelik oyunlardan oluşan tiyatro gösterileri ve müzikaller sahnelenmeye başladılar.
Böylelikle seyirci, aynı tip uzun gösterilerle de sıkılmıyor; yukarıda sıralanan birçok sahne gösterisi aynı anda sunulmuş oluyordu.

*-  'otuz iki kısım tekmili birden' deyimi;

Osmanlı'nın son dönemlerinde, şehir tiyatrolarının diğer sahne gösterilerinden hızla sıyrılıp tiyatro gösterilerine yönelimi sırasında oluşmuş ve halkın alıştığı 'arkası yarın' türündeki tek sahnelik tiyatro gösterilerinin, bir araya toplanıp bir bütün halinde seyirciye sunulduğunu belirtmek üzere kullanılmıştır.
Bu işi yapanlar ise çoğunlukla gişe önlerinde, ellerindeki çıngırağı çalarak bu durumu halka duyuran eden çığırtkanlar olmuştur.
Zamanla Türk diline yerleşen bu deyim, başlangıçta verilen anlamı betimlemekte kullanılır oldu.
Son yıllarda Hande Yener'in şarkısında söz öbeği olarak da geçti...
Ne diyordu Hande Yener?
32 kısım tekmili birden gelse de korkmuyorum,
Karlar, buzlar erise ateşim var yine de sönmüyorum,
Cennetin ırmakları senin olsun ben ilgilenmiyorum,
Tahammülüm yok kimselere ben o sözü bilmiyorum..
Benim yazılarım da hap böyle uzadıkça uzuyor.
Daha yazının başında; ’32 kısım tekmili biden’ der demez, kaç gündür  Anayasa değişikliklerine sözü getirip, ‘Dünden devam!’ diyerek yazımı sürdürecektim.
Ama Arap atı nasıl koştukça açılıyorsa ben de klavyenin tuşlarına bastıkça açılıyorum, daldan dala atlıyorum...
Bu arada aklıma gelenleri unutmadan sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.
Bu kadar lafın özeti bu...
Ama yeri gelmişken önce kısacık da olsa, ‘İzmir’in Unutulan Sinemaları Ve Sinema Kültürüne Akademik Katkı’dan da söz edeyim:

*- Devamı olmalı

Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Dilek Kaya ve doktora öğrencisi Ezgi Albayrakoğlu, İzmir'de sinemanın en canlı dönemlerine tanıklık etmiş, bugünse halı saha olarak kullanılan Yıldız Sineması örneğinde kent sinemalarını ve sinemaya gitme kültürünü incelemiş.
Kaya, ‘Kayıp geçmiş karşısında sızlanmaktan öte yapabileceğimiz şeyler var. En azından biz akademisyenler araştırabiliriz, belgeleyebiliriz, maddeten kaybolanı yeniden hatırlanır hale getirebiliriz’ diyerek yola çıktıklarını belirterek, sinemanın sahiplerinden makinistlerine ve eski sinema seyircilerine kadar birçok kişiyle görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi.
Doç. Dr. Kaya ve Albayrakoğlu, 1953 yılından 1988'e dek Türkiye'de sinemanın en canlı dönemlerine tanıklık etmiş, İzmir'in en büyük, en popüler ve kısmen açılır-kapanır tavanıyla belki de dünyanın en ilginç sinema salonlarından olan Yıldız Sineması özelinde, İzmir sinemaları ve İzmir'de sinemaya gitme kültürünü tarihsel olarak yeniden inşa etmeye çalıştı.

*- İlk dolmuş de İzmir’de başladı...

Bu arada ben de Yıldız Sineması ile ilgili bir anımı paylaşayım;
Lise çağlarında idik, okuldan çıktıktan sonra, dokuz arkadaş, bir hafta kapalı gişe oynayan  ‘Ben Hur!’ filmini izlemek için Basmane Garı’nın hemen karşısındaki Yıldız Sineması’na gittik...
İş ve İşçi Bulma Kurumu önündeki kadar kalabalık vardı Yıldız Sineması’nın önünde, Konak’ta olduğu gibi dolmuş kuyrakları da vardı....
Bazısı, seslerini incelterek ve kelimeyi uzatarak ‘Tepeciiik, tepeciiik’ karşı kaldırımın önünde belediyenin yeni yaptırdığı küçük dükkanların önünde sıralanmış olanlar da ‘Konak.... Konak!’ diye müşteri çağırıyordu...
Bu arada yine bir noktayı anımsatayım:
Bunlar taksi dolmuşlar....
Gerçek anlamda Türkiye’de ilk dolmuşu ilklerin kenti Bornova’da ‘Bufo Ali’ başlattı...
Onun da çok hikayesi var...
Sanıyorum şu anda bunları bilenlerden biri de yine ilk dolmuşçulardan, bir ara Bornova Gençlik’in de başkanlığını yapan Hüseyin Gülperçin biliyor.
Aslında onunla bu tarihi olay konuşulmalı ve gelecek nesiller için araştırma, tez konusu olmalı...

*- İzmir halkı çekiniyordu...

Zaten burası kozmopolitlik diyeceğimiz bir yerdi...
Anadolu’dan gelmiş yüzlerce kişi iş bulma ya da eksiğini gidermek için Basmane’de toplanıyordu...
Bizi de ailelerimiz korkuttuğu ‘Başınıza bir şey gelebilir!’ diye uyardığı için sinemaya kalabalık gitmiştik...
Birbirimizden güç alıyorduk...
Konak’a doğru ise İkbal Sineması vardı...
Sonra yandı mı, yaktılar mı tam belli olmadı...
Orası, Konak’taki Elhamra ve Birinci Kordon’da Limana yakın yerdeki Tayyare Sineması gibi getirdiği filmlerle tercih sebebiydi.
Bornova’da ise şu anda meydan olan yerde eski tarihi Kars ilkokulunun bitişiğinde kapalı sinema vardı.
Orada ‘Mavi Melek’ filmini izlemiştik...
Hala anımsıyorum...

*- Özdemir Sökmen anlatsın!
O yıkıldıktan sonra bir ara İzmir Barosu Başkanlığı yapan Av. Özdemir Sökmen’in babası de sinemacılık yaptı. Fethi Bey ‘Emek Sinemasını’ kurdu.
Aslında Özdemin Sökmen’den de İzmir sinemaları ile ilgili geniş bilgi alınabilir.
Çünkü o da kapıda bilet kesmekten tutun da, makinistliğe kadar sinemacılığa büyük hizmetler vermiş birisi...
Daha çok şey anlatabilirdim...

*- Bunlar değerlendirilmeli

Fotoğraf sanatçısı Lütfü Dağtaş’ın da bildiğim kadarıyla İzmir sinemaları ve eğlence hayatı ile ilgili çok önemli araştırmaları vardı.
Yine hiç aklımdan çıkmıyor:
Gerçek duayen Gazeteci Kaya Çelikkanat  ile Rahmetli Şeyh- Ül Muhabirin Lütfü Aksungur ile Murat Eştürk aylarca benzer bir çalışma yaptılar, ancak maddi imkansızlık nedeniyle bu çalışma yayınlanamadı.
Onlar belgelere dayanarak şunu söylemişlerdi:
‘Türkiye’de ilk gazete İzmir’de yayınlandı, İstanbul’da değil...’
Araştırma bir de şunu gösteriyordu:
‘Avrupa ve hatta dünyaca ünlü sanatçılar, artistler, şarkıcılar, kumpanyalar, sirkler önce İzmir’e gelir, sonra İstanbul’a gider, oradan da Moskova veya başka Asya kentlerine giderlerdi...’
Yani merkez İzmir idi...
Bu konuda Bucalı Tayfur Göçmenoğlu’ndan da istifade edilebilir

*- Laf lafı açınca

Nasıl daha düne kadar İzmir Enternasyonal Fuarı cazibe merkezi ise öyle idi...
Sanatçılar kendilerini İzmir ve Ege’liye beğendirmeden isim yapamazdı...
Bu yüzden her zaman söylüyorum;
‘İstanbul’u, Ankara’yı unutun, İzmir’e bakın’ diye
Ama İzmir’e gelen ve bizim de kucakladığımız bazı işadamları, patronlar, hatta siyasetçiler hatalarını bir türlü kabullenemiyor.
Hala İstanbul basınının İzmir’i küçümsediğinin, hatta ‘Z’ takımına bile yeni aldığı kişileri İzmir’deki davetlere gönderdiklerinin farkında değiller...
Ne yapalım?
Bunlar da gelip geçecek...
İzmir'in kayıp sinemaları gibi tarih bunları da unutturacak...
Yine laf lafı açtı, Yıldız Sineması’ndaki anımı anlatamadım...
Neyse...
Dokuz arkadaş sinemaya girdiğimizde film başlamıştı...
Ellerinde cep feneriyle yer göstericinin peşine takıldık...
Yerimizi gösterdi...
En sonda ben vardım....
Hakkı olan 25 kuruşu verdim...
‘Bu kurtarmaz!’ dedi...
Çünkü bunlar maaşlı değildi...
Seyircinin vereceği 25’er kuruşla geçimlerini ya da masraflarını karşılayan kişilerdi...
Dört kişiye kadar tamam da, biz dokuz kişi olunca, ’25 kuruş!’ daha istedi...
Sinema bilete ise 50 kuruştu...

*- Emek gerekiyor

Doç. Dr. Dilek Kaya, araştırmanın esas motivasyonunu ise ‘Eski sinema salonlarının artık olmayışı, sadece bu coğrafyaya özgü değil.
Değişim her yerde var.
Bu coğrafyanın esas sorunu, unutmaya razı olmak ve hatırlamak için fazla emek sarf etmemek.
Kayıp geçmiş karşısında sızlanmaktan öte yapabileceğimiz şeyler var. En azından, biz akademisyenler; araştırabiliriz, belgeleyebiliriz, maddeten kaybolanı söylemsel olarak yeniden kurabilir ve hatırlanır hale getirebiliriz.
Türkiye sinema tarihine olduğu kadar sosyokültürel tarihimize ve toplumsal hafızamıza da özgün bir katkı sağlamayı amaçladık’ diyerek anlatıyor.

*- Ekonomik kirizle birlikte

1948'de kentte toplam 5 bin 600 koltuk kapasiteli 8 kapalı sinema salonu bulunurken bu sayının 1960'lı yıllar itibariyle 60'ın üzerine çıktığı ve sadece Basmane semtindeki Yıldız Sineması'nın bin 800 koltuk kapasitesine sahip olduğu biliniyor.
Bu sinemalarda yalnızca film gösterimleri değil, tiyatro oyunları, konserler gibi birçok kültürel etkinlik de gerçekleştirilmiş.
1970'li yılların ortasından itibaren Türkiye'de sinema sektöründe yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, gerekse takip eden yıllarda gerçekleşen kentsel dönüşümler sırasında ya kapanmış ya da yerlerini iş hanlarına, apartmanlara veya spor tesisi gibi sinema dışı işlevlere sahip yapılara bıraktı...

*- Kaç kişi bilecek?

Önceki yazımda; ‘‘Berlin’de hâkimler var!’ sözünün hikayesini biliyor musunuz?’diye sormuş ve anlatmıştım...
Sonra Alman anayasa uzmanı Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff’un Türkiye'deki anayasa değişiklikleri ile ilgili sorulara verdiği yanıtlarda örnek vermiştim,
Devamı bugüne kalmıştı!
‘Tekmili 32 kısım birden’ değimi de bu yüzden aklıma gelmişti.
Ama devam ettiremedik.
İkinci sorum ise şu idi:
‘Harese nedir bilir misiniz?’
Bari Mustafa Arıkan’dan duyduğum kadarıyla söyleyeyim:
Arapça eski bir kelimedir.
Bildiğiniz o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.
Harese şudur:
Develere çöl gemileri derler bilirsiniz. Bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani.
Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.
Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.
Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kan dikenle karışınca bu tad devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.
Bunun adı haresedir.

*- Aman dikkat!

Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.
Bütün Ortadoğu’nun adeti budur.
Tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz.
Kendi kanından sarhoş olup kendini öldürür...
Ortadoğu'da yaşam budur.

***-
GÜNCEL

İnceoğlu güven tazeledi

Selçuk Kent Konseyi Kadın Meclisi seçimleri Selçuk Belediyesi Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı toplantı salonunda yapıldı.
14 Mayıs Mahallesi temsilcisi olan Hülya İnceoğlu tek aday olarak girdiği ve divan başkanlığını Bilgi Keskin’in yaptığı seçimde yeniden Selçuk Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı oldu.
Selçuk Kent Konseyi Kadın Meclisi Yürütme Kurulu Üyeleri ise şu şekilde oluştu: Aysel Dolman, Didar Gezer, Fatma Kılınç, Tezcan Aksoy, Aliye Ermiş, Şükriye Furuncu.
YEDEK ÜYELER: Yeter Şahan, Nil Eraltan, Emel Daşdemir Yozbarıt, Elmas Karagüzel

*-

***-
GICIK

*- Deniz Deniz yazmış; ‘Geçmişte yaşadıklarına ‘Geçmiş olsun!’ de ve bırak. Devamlı dikiz aynasına bakarsan önünü göremezsin!’
*- Kaya Çelikkanat belirtiyor: ‘Ben değer bilmeyen herkese sırtımı döndüm. İyi olun, sağ olun, mutlu olun, yeter ki benden uzak olun!’
*- Muzaffer Tezel  diyor:  ‘Herkesin iyiliği kendine. Değer verdiklerim yüzüme kapılarını kapatırsa bir daha açılmasın diye ben o kapıların üzerine beton dökmesini de bilirim.’
*- Duruşunu kimse için değiştirme. Sen âlemi değil âlem seni seyretsin.’

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.