28 Kasım 2024
  • İzmir7°C

POLİS EŞİ OLMAK ÇİĞDEM ARMUTLU YAZDI

ALİAĞA HABER/ ALFATİVİ/ Tatlı bir sonbahar günüydü O’nu ilk gördüğüm…Edremit Garajında nöbet tutuyor, kendisine bir şeyler soranlara yol gösterip yardımcı oluyordu.Yeğenimin düğününe gitmek için otobüs beklerken, yüzüne doğru indirdiği şapkasının altından

Polis Eşi Olmak Çiğdem Armutlu Yazdı

06 Nisan 2013 Cumartesi 22:15

POLİS EŞİ OLMAK / ÇİĞDEM ERTEKİN ARMUTLU

HASAN ve ÇİĞDEM ARMUTLU ÇİFTİNİN BİR ÖMÜR BOYU MUTLU OLMASI DİLEĞİ İLE...

ALİAĞA HABER/ ALFATİVİ/ Tatlı bir sonbahar günüydü O’nu ilk gördüğüm…Edremit Garajında nöbet tutuyor, kendisine bir şeyler soranlara yol gösterip yardımcı oluyordu.Yeğenimin düğününe gitmek için otobüs beklerken, yüzüne doğru indirdiği şapkasının altından yemyeşil gözlerini görmüş, “Allah sahibine bağışlasın, ne de yakışıklıymış bu genç polis” diye içimden geçirmiştim, aylar sonra hayatımı değiştireceğini bilmeden….

Tam 1 yıl sonra, güzel bir 30 Ağustos günü Zafer Bayramı kutlamalarında tanışmak nasip oldu. 2 ay süren arkadaşlık dönemi, mantığımdan gelen ”Sakın Çiğdem, asla böyle bir şey olamaz, senden yaşı küçük, hem sonra O polis,tayini çıkıp gidecek, sen avukatsın, O’nunla gidemezsin ki” türünden bütün uyarılara kulağımı kapatıp, yüreğimin sesini dinleyerek kapıldığım tatlı bir rüzgarla kaçınılmaz sona hızla ulaşmıştı.2 ayın sonunda nişanlanmış, 4 ayın sonunda mutlu yuvamızı kurmuş, 9 ay sonra da ilk oğlumuzu kucağımıza almıştık bile..
Hayatıma bir rüya gibi giren bu adamın polis olduğu ve bir gün tayininin çıkacağı gerçeğini bir süreliğine unutmuş olsam da, kısa süre sonra askerlik kabusu kapımıza dayanmıştı.Oysa ne umutla beklemiştik, polislere askerliğin kaldırılmasını…..Yaptığı görevin askerlikten bir farkı yoktu ki zaten..Ama her akşam haberlerde merakla beklediğimiz o yasa bir türlü çıkmadı.Daha kucağımda 7 aylık bebeğimle eşimi Hakkari-Çukurca’ nın puslu, karanlık dağlarına asker olarak yolcu ederken, geri dönüp dönemeyeceğini bile bilemiyorduk.Nitekim, terörün ve kış şartlarının kapadığı o yolları aşmak mümkün olmadığı için, 11 ay boyunca görüşememiş, bu saçma uygulamaya her gün lanet etmiştim.Terhisine kadar her gün şehit isimlerinin sayıldığı akşam haberlerini yüreğim ağzımda dinlemiş, “Mehmetçik” programı en ilgiyle seyrettiğim program olmuştu.Benim üzerine titrediğim eşim, döndüğünde bir hayli zayıflamış, yıpranmış, oğlumuz uzun süre O’nun babası olduğunu reddetmiş, duvardaki asker fotoğrafını göstererek “Benim babam O” deyip durmuştu.

Tam kavuştuk, yeniden aile olduk derken bu kez tayin çıkmış, ülkenin tam batısından en doğusuna ilk göçümüz başlamıştı. İşimi, aşık olduğum Akçay’ ı, evimizi, bütün sevdiklerimi bırakıp, bambaşka bir diyarda , bambaşka bir kültürde buluvermiştik kendimizi..Van güzel bir şehirdi, gezilecek görülecek çok yeri vardı ama, 5 yıldan fazla kaldığımız bu şehirde ne Akdamar Adasını görebildik, ne Muradiye Şelalesini..Çünkü ben polis eşi olmanın, yalnızlık olduğunu, eşimi bir kuma gibi göreviyle paylaşmak zorunda kalacağımı, çocuklarımı neredeyse yalnız büyüteceğimi ve her gün gittiği operasyonlardan sağ dönüp dönemeyeceğini bekleyerek geçirmenin ne demek olduğunu öğrenecektim Van’ da…Bir yandan lanet bir terör örgütü ile uğraşırken, diğer yandan insanları domuz bağıyla bağlayarak, işkenceyle öldüren sapkın bir örgüt ile mücadele ediyordu eşimin de görevli olduğu ekip.Gecenin bir yarısı gelen telefonla uyanmış, eşimin apar topar dahil olduğu o geceki operasyonda sabaha kadar dinlediğimiz silah sesleri arasında, aralarında çok sevdiğimiz bir ağabeyimizin de olduğu 5 polis şehit olmuştu.Hepsinin hayalleri, umutları, evlatları vardı….O polis ağabeyimiz, o yıl sınava girecek kızına beni örnek göstermiş, kızının hukuk fakültesini kazanmasını çok istediğini söylemişti.Bir kaç yıl sonrası için ne güzel planları vardı, kızı okuyacaktı, memleketten evini alacak, emeklilikten sonra iş kuracaktı…Ama olmadı…Kızının sınava girdiğini, oğlunun büyüdüğünü göremedi…

Van’ da polis olmak da, polis eşi olmak da kolay değildi. Zor fırsat bulup gittiğimiz göl kıyısındaki piknikten, telsizden gelen bir anonsla nasıl apar topar daha mangalımızı yakamadan, zırıl zırıl ağlayan çocuklarımızı neredeyse sürükleyerek geri döndüğümüzü, eşimin oğullarıyla uçurtma keyfinin bile yarım kaldığını, bayram alışverişine birlikte başlayıp yine yalnız devam ettiğimi, birlikte hiçbir sosyal ekinliğimizin olamadığını gördükçe, böyle bir iş, böyle bir mesai olamaz diyordum..Diğer memurlar mesai saatlerinin bitiminde evlerinde ailelerinin yanındayken, bayramlarda memleketlerinde eşiyle dostuyla bayramlaşıp hasret giderirken, benim eşimin 24 saat görevde ya da göreve hazır olması, işçiler bile fazla çalıştıkları saatler için ayrıca ücret alırken, eşimin ve benim hayatımdan sürekli çalınan o saatler için böyle bir hakkının dahi olmaması, posası çıkmış bir vaziyette eve dönüp daha 2 saat geçmeden tekrar göreve çağrılması çok zoruma gidiyordu.Biraz da hukukçu olmamın etkisiyle, Devletin kendi memurunu bu kadar hırpalayarak, en insani haklarından bile mahrum etmesini, bu duruma bir dur diyenin çıkmamasını içime sindiremiyordum.Çocuklarımızın bir daha asla yaşanmayacak olan en güzel hatıralarında babaları çok kez yoktu ve kaybedilen o kıymetli zamanların telafisinin de asla olamayacağını biliyor, ama bir şey yapamıyordum.

Doğu görevi bitip yine batıya, İzmir’ in Aliağa ilçesine gelirken yanımıza sadece eşyalarımızı ve hatıralarımızı aldığımızı zannederken, varlığını bilmediğimiz bir yükümüz daha vardı.Eşimin bir operasyon sırasında aldığı sert bir darbe, karaciğerine küçük bir kan kitlesi olarak yerleşecek, eşimin bedeninde sinsice ve ağır ağır büyüyerek, tam on yıl sonra dev bir kitle olarak 8 saat sürecek bir ameliyata neden olacaktı. Sayısız takdirname sahibi eşim yıllarca, özveriyle çalışmasının karşılığını asla almadığı halde, bir de sağlığını kaybederek ağır bir bedel ödemişti.İşçilerin dahi sahip olduğu haklar, polis söz konusu olduğunda kimsenin aklına gelmiyordu.Eşim meslek hastalığı geçirmişti, ama çektiği acıların, benim ve sevdiklerimizin yaşadığı manevi üzüntülerin bir bedeli, karşılığı yoktu…..
Aliağa’ ya geldiğimizde çok şeyin değişeceğini, artık en azından normal bir aile hayatımızın olabileceğini umut etmiştim..Ama yine olmadı……

Terör bölgesindeki yoğun stresten kurtulmuş olmamıza rağmen, görevi yine çoğu zaman eşimi bana ve çocuklarımıza bırakmıyordu.Bu kez, terör operasyonlarının yerini, silahlı bir psikopatla karşılaşırsa, hırsızın elinde bıçak varsa, gözü dönmüş bir manyağın hedefi olursa tarzı endişelere bırakmıştı.Bakkala sigara almaya giderken bile, arkasından Ayet-el Kürsi okunan kaç kaç meslek mensubu vardır ki??Resmi tatil günlerinde herkes ailece kutlamalara, gezmelere, pikniklere giderken, eşim görevli olduğu için biz, evde zaman geçirmek zorunda kalıyorduk.Bu durumun çocuklara izahını yapmak da hep bana kalıyordu.Memleketime yakın olduğum için bayramlarda akrabalarımın yanında olmak istiyor, ancak eşim yine görevli olduğu için ben çocuklarımla, biraz da aklım O’nda kalarak gidiyor, artık bu şekilde tekrarlanan eşsiz ziyaretlerim zaman zaman “Çiğdem’ in kocasıyla bir problemi mi var, damat bayramda bile gelmiyor, hadi canım bu kadar da görev mi olur….” türünden dedikodulara bile yol açıyordu.O’nu soran eşe dosta “Yine görevli, izni yok, gelemedi ” demekten artık ben bile sıkılmıştım.Bütün gece çalıştıktan sonra yorgun eve gelip yatan bir adamın, öğleden sonra oynanacak maçta ya da ilçeye gelecek bilmem ne Müdürünün karşılanmasında, bilmem ne binasının korunmasında görevli olmasının mantığını da hala çözebilmiş değilim.


Tam da biz Doğu görevimizi yaptık deyip artık huzurlu emeklilik günleri için geri sayım yıllarına girdiğimiz anda, eşimin (ve O’nun durumundaki binlerce polisin) tekrar Doğu illerine tayinlerinin yapılacağını öğrendik. Birileri öyle uygun gördüğü için, büyük oğlum hayatında dönüm noktası olacak Üniversite sınavına girdiğinde, küçük oğlumun en kritik öğrencilik dönemlerinde babaları yine yanlarında olmayacak, bir kanadı kırık kuşlar gibi yine baba özlemiyle boyunları bükük olacak. Mahzun kalan yüreğimle yine hem anne, hem baba olacağım. Hayat arkadaşımı, sevdiğim adamı kendi ellerimle çok uzaklara uğurlayacağım. Biz burada O’nun hasretine ve yokluğuna katlanmaya çalışırken, eşim gittiği yerde, sıcak bir ev, sıcak bir yuva özlemi ile gün sayacak. Aile bütünlüğümüz tam anlamıyla kurulamadan tamamen bozulacak ve az görüşebildiğimiz için şikayet ettiğimiz bugünleri bile mumla arayacağız.

İşte bir polisle evlenirken aklıma bile gelmeyen bu gerçeklerle tam 18 yıldır yüzleşmek zorunda kalan bir polis eşiyim ben..Hala, Avukatlar Günü yemeğine, eşim o gece görevli olduğu için katılamıyorum, yaklaşmakta olan 23 nisan, 19 mayıs günlerini evde O’nun görevden dönmesini bekleyerek geçireceğimi biliyorum.Şu tatlı bahar mevsiminde önümüzdeki Pazar günü için plan yapamıyorum.Çocukların okul toplantılarına yine ben gidiyorum, evin alışverişlerini yine ben yapıyorum, küçük hafta sonu kaçamakları için Akçay’ a yine çocuklarımla birlikte gidiyorum.Çocuklarım, anlayamayacakları kadar küçük oldukları zamanlar, ağlayarak tepki verirler, babaları yanlarında olan arkadaşlarına bakarak boyun bükerlerdi, artık onlar da polis çocuğu olmanın biraz babadan eksik büyümek olduğunu kabullendiler..Eğer bir polis eşiyseniz, hayatı yalnız göğüslemeyi, görevinin O’na sizden bile yakın olduğunu, güzel anların çoğunu O’nsuz ve biraz buruk geçirmeyi, O’nu korusun diye önünden arkasından sürekli dua etmeyi, yanınızdayken bile her an çağrılabileceğini, hayatınızdan çalınan anların asla hesabını soramayacağınızı öğreniyorsunuz..Bütün bu hayalleri gerçekleştirebilmeyi emeklilik günlerine erteleyerek, umut ederek, sabrederek katlanıyorsunuz.Polislerin bu sağlıksız ve adaletsiz çalışma koşulları sebebiyle çok daha fazla yıprandıkları, stres altında kalp krizi risklerinin kat kat fazla olduğu, büyük çoğunluğunun psikolojilerinin bozulduğu, istatistiklere göre diğer memurlardan 17 yıl daha erken yaşama veda ettikleri gerçeklerini görmezden gelerek, yine umutla eşimin bana ve çocuklarıma ait olacağı, polislerin emeklerinin gerçek karşılıklarını alacakları, insanca çalışma koşullarına kavuşacakları günleri bekliyoruz….

Tüm polis aileleri gibi……. / ÇİĞDEM ARMUTLU / ALİAĞA

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.