PAYİTAHTTA KADILARIN KUDRETİ...
Aliağa Haber / Ege Hakimiyet Gazetesi / Demokrat Foça Gazetesi / Günaydın Ege / Alfa Tivi / “Uluslararası Osmanlı İstanbul’u Sempozyumu”nda Fatih Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Mehmet İpşirli, Osmanlı İstanbul’unda idaresinde kadıların padi
28 Mayıs 2014 Çarşamba 22:21
PAYİTAHTTA KADILARIN KUDRETİ PADİŞAHLARDAN ÇOKTU
Aliağa Haber / Ege Hakimiyet Gazetesi / Demokrat Foça Gazetesi / Günaydın Ege / Alfa Tivi /
“Uluslararası Osmanlı İstanbul’u Sempozyumu”nda Fatih Üniversitesi
Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Mehmet İpşirli, Osmanlı İstanbul’unda idaresinde kadıların padişahlardan daha geniş yetkilere sahip olduğunu vurguladı.
İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu döneminin tüm boyutlarıyla tartışıldığı Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu’nun II. gününde konuşan Fatih Üniversitesi
Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet İpşirli, Payitaht İstanbul’un idaresi, ihtiyaçlarının karşılanması, asayişinin temini ile padişahlar başta olmak üzere sadrazamlar, yeniçeri ağaları ve diğer görevlilerin alakadar olduğunu, ancak bununla birlikte şehrin adli, idari ve beledi işlerinden doğrudan sorumlu olan yetkilinin İstanbul kadısı olduğunu söyledi.
Kadıların esaslı bir medrese eğitimi almış, çeşitli tedris ve kaza görevlerinde liyakat ve dirayetlerini ispat ederek, payitahtın yönetimini üstlenecek konuma gelmiş âlim ve idareci kimseler olduğunu belirten İpşirli, “Buradan terfi edenler de daha sonra kazasker ve şeyhülislamlık makamına kadar yükselmektedir” dedi.
İpşirli, şunları kaydetti: “Fetihden XVI. Asrın sonuna kadar bir buçuk asırlık bir dönemde ilk kadı Hızır Bey’den Dukakinzade Osman Efendi’ye kadar yaklaşık 65 alim İstanbul kadısı olarak görev yapmış, bu dönemde iki, üç, hatta dört kere mükerreren bu göreve gelerek kadılık yapanlar dikkate alındığında takriben seksen vazife değişikliği olduğu tespit edilmektedir. Böylece ortalama görev süresi iki yıl olmaktadır.”
Padişahların eğlence mekânları
Namık Kemal Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Murat Yıldız ise padişaha ait bahçeler olarak ifade edilebilecek hasbahçelerin başta İstanbul ve Edirne olmak üzere, İzmit, Bursa, Manisa, Amasya, Halep ve İzmir gibi şehirlerin her birinde saray, kasır, köşk veya yalıların birer parçası olmak üzere kurulduğunu söyledi. Yıldız, başta İstanbul'daki hasbahçeler olmak üzere, İstanbul-Edirne ve İstanbul-İzmir yolları üzerinde yer alan bahçeler, Türk bahçecilik sanatının en güzel örneklerini teşkil ettiğini ifade etti. Padişahlara ait olanların hasbahçe olarak adlandırıldığını belirten Yıldız, “Diğerleriyse kurucularının adlarıyla anılmışlardır. Kurucularıyla bulundukları yerler ve büyüklükleri birbirlerinden farklı olan bu bahçelerin ortak özelliği, Bostancı Ocağı'na bağlı olmalarıydı. Dolayısıyla ister devlete ister kişilere ait olsun bu bahçelerin bütün bakım, onarım ve sair işleri devletin kadrolu personeli olan ocak neferleri tarafından yerine getirilirdi. Ocağın sorumluluğunda olan hasbahçe ile diğer üst düzey devlet görevlilerine ait bahçelerin daha çok bahçelik vasfı, padişahlara ait taşra bahçelerinin ise bostanlık vasfı ön plâna çıkmıştı. Sayısı zamana bağlı olarak değişen bahçelerin adedi hasbahçe dışında XVI. yüzyılda 22-41, XVII. yüzyılda 47-80 ve XVIII. yüzyılda ise 57-67 arasında değişmekteydi. Osmanlılarda bahçe kuran başlıca padişahlar Fatih Sultan Mehmed, Kanuni Sultan Süleyman, IV. Murad ve III. Ahmed'dir” diye konuştu.
Osmanlı’nın Tunuslu ulemaları
Katar Milli Arşivi’nden Mustapha Stiti, Fransızların Tunus’u işgaline kadar (1881) İstanbul’un, Tunus siyaset ricali, tüccar asker ve ilim adamları için çekici ve cazip bir şehir olduğunu söyledi. Stiti, İstanbul'daki çekici unsurları ise şöyle sıraladı: İlim merkezleri, kütüphaneler, devlet tarafından Tunuslu ulemalar gösterilen saygı ve ilgi. Devletin İstanbul'a gelen Tunuslu ulemalara maddi ve manevi destek verdiğini belirten Stiti, şunları dile getirdi: “Ayrıca bazı Tunuslu mütefekkirlere siyasi idari veya askeri görev verilmekteydi, örnek olarak: Tunuslu Hayreddin Paşa, Sultan II. Abdülhamit döneminde Sadrazamlık yapmıştır. Tunuslu alim Salih Şerif, Harbiyye nezaretinde müsteşarlık yapmıştır. Tunuslu alim İsmail Sefaihi, Süleymaniye kütüphanesine uzun zaman müdür olmuştur.
Tunus'un Fransızlar tarafından işgalinden sonra Tunuslu alimler, ilim vasıtasıyla İstanbul'dan Fransa’ya karşı büyük mücadele göstermişlerdir. Bazı Tunuslu ulema belli bir zaman İstanbul'da yaşayıp tekrar Tunus'a dönmüşler, bazı alimler ise vefatlarına kadar burada kalmış ve defin edilmişlerdir.”
“II. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu” hakkında ayrıntılı bilgiye ve sempozyum programına http://osmanliistanbulu.org/tr/ adresinden ulaşabilirsiniz. Sempozyum internetten canlı olarak izlenebilmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.