MARKA BAĞIMLILIĞININ YARATTIĞI OLİGOPOL
Yaşar Eyice
27 Aralık 2016 Salı 23:15
MARKA BAĞIMLILIĞININ YARATTIĞI OLİGOPOL
Yaşar EYİCE / Yeni Vizyon Gazetesi
*- Anlaşarak halkı kazıklıyorlar
Okuyucu mektuplarına büyük önem verdiğimi biliyorsunuz.
Bazen öyle güzel konuları ele alıyorlar ki şaşmamak elde değil.
Hatta değme yazarlarımızdan daha da işlevsel konuları öyle maharetle ve araştırarak kaleme alıyorlar ki imrenmemek elde değil.
Bunlardan biri de Tamer Uysal...
Yine üşünmemiş, kitapları karıştırmış, notlarını almış ve kafasındakilerle birleştirmiş.
Tamer Uysal, mektubuna Nazım Hikmet’in şu dizeleriyle başlamış:
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yanı ağır bastığından... (Nazım Hikmet).
*- Arada hep konuşurlar...
Nazım Hikmet ‘Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin!’ diyerek yıllar önce önemli bir mesaj vermiş.
Ben burada, Tamer Uysal’a ara vererek, çok değer verdiğim bir insan (zeytinci) Ali Güreli’nin söylediklerine, daha doğrusu yazdıklarına dikkat çekmek istiyorum.
Bakın ne diyor, üretici, sanayici ve ihracatçı zeytinci Ali Güreli:
Bu arada istediğim her satırın çok dikkatli, yorumlanarak okunması...
Böylece yurdumun önemli bir gerçeğinin bilinmesi...
‘En azından her üç ayda bir, bu tür bir haber okursunuz gazetelerde...
Sektörün yetkilileri de ard arda beyanat verirler!
İnsanlar da merak edip sorarlar; ‘O zaman biz gerçek zeytinyağını nasıl bileceğiz, nasıl ayırt edeceğiz?’ diye...
Bir sürü fantastik öneri gelir;
‘Buzdolabına bir koyup bakın donuyor mu?’ vs vs gibi.
Sektör yetkilileri gülerler bu önerilere ve ‘Çok zor bunlarla anlaşılmaz!’ derler, haklı olara..
‘Çok gelişmiş bir labaratuar lazım!’ derler.
E,5 kg. yağ tüketecek adam evine yüz binlerce liralık labaratuar kuramayacağına göre ne yapmalı?
Cevap hazırdır:
‘Bilindik markaları tüketin, o zaman!’
*- Damardan giriyorlar!
Ama Türkiye’de zeytinyağında mevcut bir marka bağımlılığının yarattığı bir oligopol vardır.
Ve önerilen bilindik bir kaç marka bunun içindedir.
Büyük market zincirlerinin de katkısı ile üreticiden 14 liraya alınan zeytinyağı, 39 liraya satılır, bu marketlerde.
(Ara notum: Bazıları ise etiketin üzerine organik ya da benzer laflar yazarak, üreterek fiyatı katlamaya devam eder...)
‘E, iyi yağ yemek istiyorsan bu kadarcık kazıklanacaksın!’ türünde subniminal mesajlar verir yetkililer.
Zaten bu yetkili kurumları da onlar kurmuştur.
Bu tür çıkan haberler, onların ekmeğine yağ sürer...
‘Aman az duyulmuş marka almayalım, üç kuruş fazla verelim, duyulmuşundan alalım!’ der herkes.
*- Reklam haricinde kalanlar!
Hâlbuki üç beş sahtekârın dışında onlarca çok düzgün, işini büyük bir aşkla yapan ama gitgide ümitleri yok olan yerel markalar vardır.
Yetkililer bir gün de ulan bu ülkede binlerce ton prina yağı üretiliyor bu yağ neredeyse hiç iç piyasa da tüketilmiyor ve ihracatı ise neredeyse yok gibi...
‘Ne oluyor bu üretilen binlerce ton prina yağı?’ vs. gibi bir araştırma yapmayı da düşünmezler.
Aslında bu ‘ tağşiş’i yapan üç beş arsız, hayâsız firmadır.
Ve özellikle bu tür basında çıkan haberler, onların işine gelir.
Zincir marketlerin bazılarında kendi markaları ile ürettirdikleri yağlar da da durum benzerdir.
Alımcılar bilerek, ‘Ucuz olsun, ne olursa olsun!’ tipi alım yaparlar.
Ama o market zincirinin sahibi, markalarda marka konferanslarına katılıp konuşmacı olurlar, o ayrı bir konu...
Olsun!
(Burada yine bildiğimi söyleyeyim: O meşhur markaların bazıları piyasadan topladığı yağı şişeliyor ve kendi adı ile marketlere veriyor rafa koyduruyor. Fahiş fiyatla ‘sağlıklı’ ve ‘güvenli’ olarak aldığımız, güvenle kullandığımız bu yağda tağşişli... Yani karışık.)
*- Aklımızda bulunsun...
Hakiki zeytinyağı nasıl alınır?
Üretim bölgelerinde tanıyıp güvendiğiniz üreticiler varsa onlardan alınır.
O bölgelerde tanıdığınız yerel markalar varsa onlardan alınır.
O bölgelere ulaşamıyorsanız, o firmaların web sayfasından alınır.
Ya da, ‘Bu kadar uğraşamam ben’ diyorsanız yetkili kurumun dediği gibi üç kuruşa, ‘beş oligopol’ e bakmayıp, marketlerden bilindik marka alınır yüzde 90 iyidir.
Yetkili kurum da; zeytinyağı ‘hasat günlerine’ katılıp zeytininizi gece ay ışığında toplayın vs vs. ‘romantik masallar!’ anlatır.
Onunla idare eder biraz...’
*- İşin perde arkası...
Ali Güreli Körfez Bölgesi’nden...
Hatta 20’li yaşlarda Ayvalık’ta belediye başkanlığı da yaptı...
Ben de bu arada şunu belirteyim:
Ayvalık’ta da yıllardır ‘Zeytin Hasadı’ etkinlikleri yapılır.
Davetliler hep üst düzeydedir.
Hatta gazeteciler bile ismen seçilir.
Onları lüks otellerde ağırlarlar, villalarda davetler verilir.
Tabii ki hep halkın parası ile...
Yenilir, içilir...
Bu arada hediyelerini de alanlar, ‘ayıp olmasın!’ diye bir tarlaya götürülür ve ‘İşte bu zeytin ağacı, dallarındaki daneler de zeytin!’ denilir.
Bunlar da karşımıza günlük tarım yazarı olarak çıkar...
Oligopolden Ahmet Efendi ile Ayşe Hanım’ın konağında yediklerini, içtiklerini anlatır ve sonra ilave ederler, ‘Aman ha bilmedik markayı almayın. Siz şunu alın, varlıklarına varlık eklemesini sağlayın!...
Ben yine başa yani gelen mektuba döneyim...
*- Herkes bilemez!
‘İnsanın anayurdu çocukluğudur...’
Jorge Amado demişti bunu.
Çünkü çocukluğunuz evinizdir.
Evinizden önce sokağınız mahalleniz yaşadığınız semt oradaki bahçe okulunuz kediler ağaçlar her şey çocukluğunuza aittir.
Elbette küçümsemiyorum hatta bazen yadırgadıklarımız da oluyor ama doğmadıkları çocukluğunu yaşamadıkları başka anayurtlardan kopup gelenler o yerde sizin yaşadıklarınızla aynı hisleri paylaşmazlar çünkü her bir şey her şeyden önce onlara değil size aittir…
Elbet hor kullananlar çocukluğunu orada geçirenlerden çıktığı kadar aksine çocukluğunu yaşamadıkları halde göçtüğü yerlere daha çok sevip bağlanan insanlar da olabiliyor.
Çünkü koşullar insanlara yeni sürprizler sunar…
Bahsettiklerim tabii ki anılar… ‘
*- Doğa sevgisi tartışmayı gerektirir...
Bir bitki bir hayvan için insanlarla tartıştığım çok olmuştur.
Oysa bizler bozkırda bir akasya fidanına bile can suyu vermeyi kendine büyük bir vazife bilenlerdeniz...
Mahallenizde kokular saçan altında sohbet edebileceğiniz bir iğde ağacınız var mı?
Hala varsa ne mutlu size!
Şimdi buradan sözü Gazi Mustafa Kemal’e getirmek istiyorum....
Rize’de AKP’li belediye başkanı tarafından heykeli kaldırılan Ata’mızdan...
Zafer Yapıcı’nın konu ile araştırmasını okuyunca hayret içinde kaldım.
Bu nedenle yine Mustafa Kemal’den bazı anıları okuyucu mektubundan paylaşacağım...
*- Sen hayatında ağaç yetiştirdin mi?
M.Kemal’i ağlarken tarih çok ender tespit etmiş.
İlki Çanakkale’de topçu atışı başladığı sırada döktüğü gözyaşıdır, bir diğeri ise hepimizin bildiği bir hikâye:
Çankaya’dan meclise gelirken yol üzerinde sadece ama sadece bir tek iğde ağacı varmış o iğde ağacının önünden geçişlerinde özellikle aracını durdurur yanına gidermiş.
Mahiyetindekilere ‘İşte bu benim...’ dediği bir iğde ağacı, ikincisi işte o ağaç kesildiğinde…
Paşa, o sözünü başka bir yerde daha kullanmış:
Yalova köşküne doğru çıkmakta olan bir ağaç için köşkün yerini değiştirdiğini herkes bilir.
Ağacı kesmeyi önerenlere de aynı sözleri sarf ettiğini, ‘Sen hayatında hiç böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki kesmeye muktedir görüyorsun kendini ve niye?
Hayır! Gerekirse köşkü ağaçtan uzaklaştırırız...’
*- İşin doğrusu...
Yine Çankaya Köşkü'ndeki Bahçe mimarı Mevlüt Baysal anlatıyor:
‘Atatürk'ün Çankaya Köşkü'ndeki bahçesini yapıyordum.
Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk.
Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu kapadığını gördük.
Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu.
Ata, havuz etrafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti.
Derhal atıldım:
‘Emrederseniz derhal keselim Paşam.’
Bir an yüzüme baktı, sonra:
‘Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!’ dedi…
*- Çok kazanmanın yolu
‘Binalar, binalar…
Yetmiyormuş gibi bir de yenilerini yapıyorlar.
Türk’ün parası olunca binaya gidermiş.
Başka neye gider?’
(S. 313, Tutunamayanlar, Oğuz Atay, İletişim Yay, 61.Baskı)
Sanki müteahhitlerde (siyasilerde) geçmişin acısını çıkartırcasına, son yıllarda hararetli bir bina inşaat dikim işleri var.
Siyaset deyince Türkiye’de müteahhit hakimiyeti olduğunu bilirsiniz.
Son yıllarda iktidarla muhalefetin bu konuda birbirinden pek farkı kalmadı.
Çünkü Türkiye’de en karlı sektörün bu olduğunun varsayıldığına eminim (Avrupa'da yüzde 5-6 Türkiye'de ise yüzde 300, bir vakitler bir emlak uzmanının yazısında okumuştum).
O yüzden her şeyi göze alıyorlar.
Kamuoyu mu?
Onlar zaten ‘Ne yapılırsa bizim için yapılıyor!’ diyen bir kısımla sessiz bir çoğunluk şimdi…
*- Ağaç kıyımları sürüyor
Türkiye’mizin her tarafında yapılan ağaç kıyımlarına, son zamanlarda pek fazla rastlamak mümkün.
İnsan bazılarına karşı hiç mi hiç kayıtsız kalamıyor.
Kıyım, çok göz önündeyse, ister istemez çok kişinin tepkisini çekiyor...
‘Çürümüştü’ denilerek, anıt ağacın yerine körpe bir fidan dikiliyor, göstermelik olarak.
Her gördükleri yere bina tesis etmekte beis görmeyenler eski resimlere bir baksın bir ağaç kolay yetişiyor mu?
Sizler, yani bugün sorumluları için ne demişti Gülten Akın bir şiirinde:
Evleri yüksek kurdular
Cama betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraktan uzakta kaldı
Toprağa bağlı olanlar
***-
GÜNCEL
‘Birlik ve Kardeşlik’ Konseri
İzmir Devlet Senfoni Orkestrası (İzDSO), düzenleyeceği 2016 yılının son konserinde tüm Türkiye’ye ‘Birlik ve Kardeşlik’ mesajı verecek.
Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde 30 Aralık Cuma gecesi İzDSO ve Konak Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilecek konser saat 20.30’da başlayacak.
*- Madde bağımlılığı ele alnınacak
İzmir Ticaret Borsası Aralık Ayı Olağan Meclis Toplantısı, 27 Aralık 2016, Salı günü (bugün) saat 18.00’de Yeni Meclis Salonu’nda yapılacak. Meclis Toplantısı öncesi, saat 17.00’de Madde Bağımlılığı ile Mücadele İletişim Kampanyası Lansmanı gerçekleştirilecek.
*- Kadınlara umut oldu
İzmir’deki SOUVENIR Hediyelik Eşya Günleri’ne son 8 senedir aralıksız katılan Beypazarlı Fatma teyze, kadınlara umut oldu. 25 yıl kadar önce ihtiyaçlarını karşılamak için evinde yaptığı bazlamayı satarak girişimci ruhunu ortaya koyan Fatma teyze ürün çeşidini 41’e çıkarttı. Fatma teyzenin örnek girişimciliği ilçesindeki 300 kadına daha iş ekmek kapısı oldu.
*- Dirinler ailesinin gurur günü
İzmir’de 1952 yılından bu yana takım tezgahı imalatı yapan Dirinler ailesi, Türk mühendislerin imzasını taşıyan ‘5 eksenli işleme merkezini’ sektör temsilcilerine tanıttı.
İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki lansmanda Dirinler ailesi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, İzmir Saniyici İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Küçükkurt ile sektör temsilcileri katıldı.
*- Uluslararası alanda işbirliği
TÜGİAD Ankara Şubesi’nin uluslararası alanda yürüttüğü çalışmalar ilk meyvesini verdi; Ekvator Büyükelçiliği ile işbirliği ve dostluk protokolü imzalandı. Şube Başkanı Ercan Kahraman, ‘Uluslararası alanda işbirliği çalışmalarımız devam edecek, bunu yeni başka ülkelerle protokoller izleyecek’ dedi.
*- İzmir Tarım Fuarı'na geliyor!
Türkiye'de tarım alet ve makinaları sektörünün yoğun ilgi gösterdiği ve 19 - 22 Ocak 2017 tarihlerinde Gaziemir yeni fuar alanında gerçekleşecek olan AGROEXPO'da Avrupa Tarım Makinaları Sanayicileri Birliği (CEMA) başkanı Richard Markwell, ilk defa Türk sektör temsilcileriyle buluşacak. Aynı zamanda Avrupa'nın sayılı büyük tarım makinaları firmalarından biri olan AGCO'nun da yönetim kurulu başkanlığını yapan Richard Markwell, Orion Fuarcılık'ın onur konuğu olarak İzmir Tarım Fuarı'na geliyor.
*- Hayata yeniden başlıyorlar
Bayraklı Belediyesi tarafından geçtiğimiz yıllarda başlatılan okuma-yazma kursu yüzlerce vatandaşı hayata yeniden bağlıyor. Kurslara katılarak, ilkokul sertifikası alan kursiyerler artık gazete, kitap, dergi okuyabiliyor, yeniden doğmuş gibi dünyayı farklı gözle keşfetmenin mutluluğunu yaşıyor.
*- 20 Milyon TL’lik yatırım
Pamukkale Belediyesi, geride kalmak üzere olan 2016 yılında üst yapı için yaklaşık 20 milyon liralık yatırım yaptı.
Asfalt, beton parke, bordur, yağmur suyu hattı, perde duvar çalışmalarının yanı sıra ekipler, eğitim ve ibadethane, hizmet binaları ve park yapımı işlerini yerine getirdi.
Pamukkale Belediye Başkanı Hüseyin Gürlesin, 2016 yılında ilçe genelinde üst yapı atağında olduklarını ifade ederek, ‘Bu atağımız 2017 yılında da devam edecek’ dedi.
***-
GICIK
*- Hafize Siveriklioğlu yazmış, ‘Bir iple canına da kıyabilirsin, salıncak da kurabilirsin. Hayatın ipleri senin elinde!’
*- Ömür bir gül gibidir. Belki solmaz ama her gün bir yaprağı dökülür.
*- Emekli Kameraman Şemsi Demircioğlu, ‘Ben eski zaman insanıyım’ dedikten sonra ilave ediyor; ‘Varlığı da yokluğu da biliriz. Cefayı sonuna kadar çeker, vefayı fazlasıyla öderiz. Büyük şeylerde gözümüz olmaz. Küçücük mutlulukları yeğleriz. Nerden geldiğimizi unutmaz, geldiğimiz yeri hazmederiz. Yüreğimizle yaşar, sevdiklerimizi dünya malına değişmeyiz.’
*- ‘Bu dünyada gülmek istiyorsan, ya kaderin güzel olacak, ya kafan’ diyor, yılların matbaa baş makinisti Yılmaz Düzbastılar...
*- Murat Ervin, ‘Bekleyen her şey bir gün solar ve ölür. Bu bir papatya da olabilir, umut da!’ diyor.
*- Nilay Yeşilçimen yazmış; ‘Direk insanları unutuyorum. Unutuyorum ki; bir daha aynısını yapmasınlar. Ben yüreğime mesafe koymam. Canımı sıkanlara mesafe koyarım ki, herkes yerini bilsin.
*- Alsancak’tan Aynur Can gençerel öğüt veriyor: ‘Sen bir kadının bedenini değil de, tabiatını sev! Fiziğini, etini değil de ruhunu sev bak! O kadın sözünden çıkıyor mu senin... Sen bir erkeğin tipini değil de kişiliğini sev! Cebini, fiziğini değil de karakterini sev bak; O adam yoluna canını sermiyor mu, senin? Öyle kuru laflarla olmuyor bu işler tabi! Sorsan herkesin kendi ak, el kara! Hadi git oradan. Önce kendini akla!’
*- Banu Kızıl paylaşmış; ‘Sen verdikçe dost görünün çok olur. İste de gör, hepsi birden yok olur. Sen kendine yetmeyi öğren. Tüm dünyanın malına gönlün tok olur!’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.