BU İŞ BURAYA KADAR!
Yaşar Eyice
20 Ekim 2016 Perşembe 09:02
BU İŞ BURAYA KADAR!
Yaşar Eyice / Yeni Vizyon Gazetesi
Beklenen oldu!
Ya izmir’i masaya, aralarına almazlarsa?
Memleketin ve Spor yazarları gerçeği
Semiha Özer Hanım bir kampanya başlatmış.
İmza kampanyasını desteklememi istiyor.
Üzülmemek ya da ‘Boş ver!’ demek imkânsız.
En iyisi mektubu ve isteği sizinle paylaşayım.
*- Nasıl ödeyecek?
‘Sevgili yaşar, 10 yaşındaki oğlum Efe, alerji hastası ve yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için hap ve damla tedavisi görmesi gerekiyor. Ne yazık ki devletimiz bu ilaçların bedelini karşılamıyor.
Maddi durumu uygun olmayan biz ve bizim gibi birçok aile büyük çaresizlik içinde. Evlatlarımıza ihtiyacı olan tedaviyi sağlayamamak çok kötü.
Benim çocuğumun yıllık ilaç masrafı yaklaşık 3500 TL. Tedavisi 3 yıl sürecek bu da yaklaşık 12.000 TL yapıyor. Biz 12.000 TL’yi nasıl ödeyelim?
*- Seve seve...
Lütfen bu ilaçların devletimizin ödeme listesine girmesi için başlattığım kampanyayı imzalayın. Bize ve bizim durumumuzdaki diğer ailelere umut olun.
SGK aynı tedavinin iğne formunun yüzde ellisini karşılıyor.
Fakat oğlumun çok fazla alerjene karşı alerjisi olduğu için iğne formuna reaksiyon gösterme olasılığı çok yüksek.
Bu yüzden büyük riskler içeren bu tedaviyi uygulayamıyoruz.
*- Hesap ortada...
Haydi riskleri göze aldık diyelim, aşıya başlama durumunda bunların kendi doktoru tarafından yapılması gerekiyor.
İki vasıta değiştirerek doktoruna ulaşılıyor ve haftada iki ders saati devamsızlık yapmak zorunda.
Üstelik hala aşı ücretinin yarısını ödememiz gerekiyor ki bu da çok yüksek bir rakam.
*- Her gün fiyatı artıyor
Bir firma tarafından yurtdışından dolar üzerinden getirilen damla ve hap formlarının SGK ödeme kapsamına girmesini, oğlum ve onun durumunda olan herkes için istiyorum.
Lütfen siz de kampanyamızı imzalayıp paylaşarak sesimizi duyurmamıza yardım edin.
Desteğiniz için sonsuz teşekkürler,
Semiha Özler.’
*-
Bu mektubu okurken, televizyonda haberleri dinliyordum.
İki kez istem dışı olarak ağzımdan ‘yuh!’ sözcüğü çıktı.
Hani İstanbul’da büyük törenlerle açılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü var ya, onun çevre bağlantısını yapan yol, eski bir bakanın oğlunun isteği üzerine değiştirilmiş.
Yolun geçeceği yeri öğrenen ‘şanslı bakan oğlu’ bir araziyi yakın zamanda yani 2015 yılında yok denecek, ya da sudan ucuza almış.
Ama o da ne, yol arazinin göbeğinden geçiyor.
İmar Komisyonuna girmiş, belediye meclisinden de, yolun sapma yapmasını çıkartmış.
Bununla yetinmeyip geçenlerde de ‘imar izni’ çıkartılmış.
Yani bir yıl içinde mülti trilyoner olma imkanını yaratmış.
Buna CHP’li meclis üyeleri karşı çıkmış ama neye yarar.
Atı alan Üsküdar’ı geçmiş...
Bir ‘yuh’ çektim ama kime?
Alana mı, satana mı, tiyoyu verene mi, meclis üyelerine mi, komisyon üyelerine mi, koskocaman devlet yolunun yönünü değiştirene mi?
Ben de tam bilmiyorum...
Sadece ‘yuh’ dedim, o kadar...
*-
Ya o görüntülere ne demeli?
Adam, restoranın oyun alanında iki yaşındaki çocuğu sille tokat dövüyor.
Tanık onun gibi bir çocuk...
O da donup kalmış, ‘Sıra bana gelir mi?’ diye endişe içinde...
Yavrucağın köşede ağladığını tesadüfen gören biri çocuğun annesine haber veriyor.
Meğer kadının birlikte yemek yediği sevgilisi herhalde isteğine ret yanıtı alınca hıncını, ‘tuvalete gidiyorum!’ diyerek masum yavrucaktan çıkarmış...
Bu adamı ne yapmalı?
Bir tarafından tavana mı asmalı, yoksa Kazıklı Voyvoda gibi birine mi teslim etmeli...
Aman yine bana ‘insan hakları’ falan demeyin...
Bu kadar zalim nasıl olunur, siz onun yanıtını vermeye çalışın.
*-
Ya fırsatçılığın bu kadarı ne dedirtir?
Pes mi?
Yoksa, ‘yazık’ mı?
Yazık kime oluyor?
Tabii ki vatandaşa!
Az önce Yavuz Sultan Köprüsü’nden yararlanan rantçı Bakan oğlu’ndan söz ettim ya, şimdi de başka fırsatçılardan söz edeyim...
Söylediklerine göre, nakliyeciler sebze ve meyve kasalarına manavlardan ekstra 5’er lira alıyormuş.
Bu da olmayan etiketlere yansımış.
Sebze ve meyvelerin kilosuna ikişer üçer lira ek ücret konmuş.
Sanki kuş konduruyorlar?
Kardeşim nakliyeci değil zammı yapan aracı...
Nakliyeci, taşıdığı 10 ton ürünün karşılığı 100 ya da 200 lira ödese ne olur?
Kilosuna bir kuruş bile ekstra ücret binmez...
Yani kazanan kamyoncu değil, manav ve de aracı,,,
Daha doğrusu fırsatçı...
Allah insana yaşamında üç kez fırsat tanırmış...
Ama bunlar yani Allahsız takımı kendilerine her gün, her şeyden fırsat yaratıyor.
Geçenlerde yazdım, kocaman etiketlerde sadece ürünün adı yazıyor, fiyatı yok!
Adamına daha doğrusu müşteriye göre fiyat...
Nedense hiç birimiz ‘Ne yapıyorsun?’ diye sormuyoruz, soramıyoruz.
Baksana taksi şoförü, ‘Sigara yasak!’ deyince hastanelik oluncaya kadar dövülmüş...
*-
Kaç kez yazdım...
Bizler yeriz, içeriz, eğleniriz sonra da ‘Bize ne?’ deriz...
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, düşüncesi hakim bizlerde...
Bizlerde dediğim, gerçekten bizlerde...
Yani İzmirli Gazetecilerde...
Bakın size yine bir mektuptan söz edeyim...
Canınızı sıkmak istemiyorum ama mektubu yine sizlerle paylaşayım o zaman belki içinizden bazıları bana, bugün kadar yazdıklarıma hak veren çıkacak.
Habersiz kalmamanız için...
Yeri gelirse konuşursunuz...
Ankara’dan sonra Türkiye Spor Yazarları Derneği İstanbul Şubesi de şu mektubu göndermiş...
İzmir’den yine ses seda yok..
Ama geçen hafta toplanıldı, tüm masraflar TSYD’den yenildi içildi, kadehler dostluğa kaldırıldı...
Tabii ki, bu arada benim ‘O varsa ben yokum!’ dediğim TSYD Genel Başkanı Oğuz Tongsir de İzmir’de idi...
Herhalde masraflarını cebinden karşılaşmıştır...
Neden böyle düşünüyorum?
İzmir’i, tarihinde ilk kez ikiye bölünmesinden yararlanarak tam bilmiyorum ama üç beş oyla seçimi kazandı.
Sonra de tüzük değişikliğine gitti.
İzmir delegelerine de, ‘Derneğin parası yok, isterseniz kendi imkânınızla, örneğin otobüsle, ama gelmeseniz de olur!’ denildi...
Nasıl bizi Musul’da masa dışında bırakmak istiyorlarsa, TSYD Genel Merkezi İzmir’i de böyle ayrı kefede tuttu.
Ama şimdi Ankara’dan sonra İstanbul’da kazan kaldırınca, başta logodan Türk Bayrağı kaldırılmak istenince kıyamet koptu.
Yine Atatürkçüyüz diye övünen ve yıllardır evlerinde, işyerlerinde astıkları Türk Bayrakları ile övünen İzmir’den ses seda çıkmadı.
Haberler İstanbul ya da Ankara’dan duyuldu.
*-
Yine Hüsnü Oral’ın isteğini yerine getiremedim.
Uzattıkça uzattım.
Ama ne yapayın bir iki cümle ile olayları nasıl özetleyeyim.
Turgut Özal, Süha Baykal ve ben daha seçilmeden, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmadan önce bir araya gelmiştik.
Hiç unutmuyorum, ‘Türk milletine bir şeyi anlatmak istiyorsan en azından 10 kere tekrarlamalısın!’ nasihatini yapmıştı bana.
Neyse bu kez de, Ankara’dan sonra İstanbul’dan gelen mektubu İzmirlilere okutayım...
Nasılsa İzmir’deki suskunluk devam ediyor.
Ben İzmirlilerin bir yemeğe ‘evet’ diyeceklerini düşünmüyorum.
Belki şunu hatırlamışlardır.
Seçim zamanı şöyle deniliyordu:
‘Yiyelim içelim ama oyunumuz satmayalım!’
Ya da buna benzer bir slogandı...
Bu arada bunu anımsadım...
*-
TSYD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Arif Kızılyalın’ın mektubu şöyle:
‘Değerli Üyelerimiz,
İstanbul’un Seçkin Spor Yazarları;
TSYD Genel Merkez Yönetimi ile Başkanı bulunduğum TSYD İstanbul Şubesi arasında yaşanan sorunları kiminiz oldukça yakından, kiminiz de uzaktan takip ediyorsunuz.
*- Oğuz Tongsir’in bitmeyen hataları...
TSYD Genel Merkez’inde Başkan Sayın Oğuz Tongsir ve birkaç yönetim kurulu üyesinin bitmek tükenmek bilmeyen hataları karşısında, derneğimizin itibarını korumak adına uyarılarımızı yaparken uzunca bir süre sesimizi çok yükseltmemeye çalıştık.
Sayın Tongsir’In yanlışlarından dönebileceği umuduyla mücadeleyi sessizce yürütüp, ‘Kol kırılır Yen İçinde Kalır’ diyerek, acılarımızı kendi içimizde yaşadık.
Ancak, Sayın Oğuz Tongsir ve yönetim kurulundaki birkaç kişinin, yanlıştan dönmek bir yana eleştirilerimizden dolayı İstanbul Şubesini itibarsızlaştırmak, hatta yok etmeyi kafasına koyduğunu gördük.
*- Nedense İzmir memnun!
Yanlışlıkların ardı arkasının kesilmemesi, şubemize yönelik haksızlıklar, hukuksuz uygulamaların artması, artık bu mücadelenin sessizce sürdürülmesini imkânsız hale getirmiştir.
Bunun üzerine, bizim gibi Genel Merkez Yönetimi’nin uygulamalarından rahatsız olan Ankara Şubesi ile ortak hareket etme kararı aldık ve üyelerin demokratik haklarını kullanabilmeleri için TSYD Tüzüğü’nün 13. maddesi uyarınca Seçimli Olağanüstü Genel Kurul toplanması için çalışmalara başladık.’
Bu arada yine araya gireyim:
Yıllardır İzmir Ankara ve Anadolu ile birleşir İstanbul’u kafa tutardı.
Şimdi ise nedense dilimizi tuttuk.
*- Acaba duydular mı?
Kimilerine göre söylenen bazı seyahatler bazılarının hoşuna gitmiş, davetler de...
1968 yılından bu yana üyesi olduğum halde ve onlarca kişiden daha aktif çalışmama rağmen benim bu işlerden haberim de bilgim de yok.
Bunu rahatça söyleyebilirim.
Herhalde geçenlerde Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği İzmir Yönetim Kurulu ve Başkanı Dr. Şaban Acarbay, ‘Yaptığım hizmetlerden ötürü’ düzenlenen toplantıda ödüllendirmediler.
*- Ve imzalar toplandı...
Şimdi İstanbullu spor yazarlarının mektubunu okumaya ve gerçekleri öğrenmeye devam edelim:
‘Genel Merkez Yönetiminin baskılarına rağmen, sadece bir ay gibi kısa sürede, İstanbul’da küçük bir ekibin özverili çabası, Ankara Şubesi’nin ve Anadolu’daki üyelerimizin desteğiyle dün TSYD tarihinde bir ilk yaşandı.
TSYD Tüzüğünün öngördüğü sayının çok üzerinde toplanan imzalar Genel Merkeze teslim edildi.
Artık, TÜRKİYE SPOR YAZARLARI DERNEĞİNDE SEÇİMLİ OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL SÜRECİ BAŞLAMIŞTIR. TÜZÜK GEREĞİ, EN GEÇ BİR AY İÇİNDE SEÇİMLİ OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL YAPILACAKTIR.
Bu habere göre benim imzam eksik kalmış...
Ama İzmir’de ‘Ne diyorsunuz?’ deselerdi, ‘İzmirliler orada kalsın, İstanbul’a gelmesin, maçlara da giremezsiniz, ben ne istersem o olur’ gibisinden lafları yüzüme karşı hakaret ederek söyleyen Oğuz Tongsir ‘Hemen gitsin’ diye imzamı atardım...
*-
‘Saygıdeğer Spor Adamları;
Genel Merkez Yönetimi, İstanbul üyelerinin bu sürece katkı vermemesi için, olayı Ankara Şubesi ile Genel Merkez çekişmesi gibi yansıtmaya çalışsa da, sizler de yakından takip ettiniz, İstanbul Şubesi sürecin her aşamasında aktif olarak yer almıştır.
Nitekim, bugün Türkiye genelinde toplanan imzaların yarısından fazlasının İstanbul Şubesi üyelerinden gelmesi, bu çalışmaların gurur verici yansımasıdır.
Öncelikle tüm imkansızlıklara rağmen gösterdikleri özverili çabalarla bu sürecin kahramanları olan İstanbul Şubesi üyelerimiz Raşit Ateş’e, Serdar Sevim’e, Savaş Çorlu’ya ve İsmail Er’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
*- Korkunun ecele faydası yoktur...
Sizler de imza toplanmasını ‘Darbe Girişimi”’olarak nitelendiren antidemokratik zihniyete gereken yanıtı verdiniz ve Seçimli Olağanüstü Genel Kurul sürecini başlattınız.
Yanlışlara, haksızlıklara başkaldırı olan bu sürece imzalarınızla verdiğiniz destekten dolayı da siz İstanbul Şubesi üyelerine ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.
*-
Değerli üyelerimiz;
Affınıza sığınarak, gelişmelerin uzağında kalanlar için süreci özetlemek, bugüne kadar sessiz kaldığımız haksızlıklar, hukuksuzlukları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz, 25 Mayıs 2015 tarihinde yapılan TSYD Genel Kurulu’nda İstanbul ve Ankara Şubelerinin tek yumruk halinde hareket etmesi sonucu Oğuz Tongsir başkanlığındaki Yönetim Kurulu rahatlıkla seçimi kazanmıştı.
Sayın Togsir’in seçimi kazanmasında, foto muhabirlerini temsilen Yönetim Kuruluna giren Raşit Ateş’in de büyük rol oynadığını hepiniz biliyorsunuz.
Maalesef daha ilk Yönetim Kurulu toplantısında Genel Başkan Oğuz Tongsir, vefa duygusundan ne kadar yoksun olduğunu göstermiş, Raşit Ateş’e verdiği sözü tutmayacağını açıkça beyan etmiştir. Bunun sonucunda Sayın Raşit Ateş ilk Yönetim Kurulu toplantısında istifasını sunmuştur.
Arkasından sıra kendisine seçimi kazandıran Ankara ve İstanbul Şubesi’ne gelmiştir. Bu sırada Yönetim Kurulu’nun bilgisi dışında bir dizi hatalı uygulamaya imza atılmıştır.
Ankara Şubesi’ne tahsis edilen araç konusu, yine bir iki üye hariç Yönetim Kurulu üyelerinin bilgisi dışında hazırlanan logodan Türk Bayrağı ve kuruluş tarihinin çıkarılması ile ortaya çıkan skandal, Haliç Üniversitesi ile imzalanan protokoller ile üye dışındaki kişilere sağlanan haksız burs imkânları, tesis işletmecisi Teras Gıda’ya gelen haciz konuları, daha önce Ankara Şubesi’nce yapılan açıklamalarla gündeme taşınmıştı.
*-
Bu konulara yeniden girmek istemiyorum.
Yazının bundan sonrası genelde TSYD üyeleri ile meraklısını ilgilendiriyor.
İstanbul basınında ne var ne yok, sorusunun yanıtını almak isteyenler okuyabilir.
Bu arada nedense İzmir’in adı bile hiç geçmiyor.
Koltuk sevdası mı, seyahat mı, yemek içmek mi, yoksa kol kırılır yen içinde kalır düşüncesi mi nedir, bizim yöneticilerden hiç ama hiç ses çıkmadı.
Umarım bundan böyle haftada bir olmasa da ayda bir çalışmalarından bilgimiz olur.
*-
Bunun yerine ‘sesi soluğu kesilmek istenen’ İstanbul Şubesi’ne uygulanan haksızlıkları, madde madde sizlerle paylaşacağım:
1- Öncelikle İstanbul Şubesi üyelerinin acı ve mutlu günlerinin paylaşıldığı SMS hattı elimizden alındı, birçok üyenin mesaj ricası geri çevrildi.
2- Mail kullanımımıza sınırlama getirildi.
3- Yaza Merhaba, Sezona Merhaba partilerimizle, yılbaşı balo tekliflerimiz geri çevrildi
4- Şeker ve Kurban bayramlarında “yarım elma gönül alma” etkinliklerimize “Posta ücretleri zarara yol açıyor” denilerek itiraz edildi.
5- Ramazan Ayı’nda 2 ilçe belediyesi (Derneğin bir partiye yakın olduğu izlenimi verilmemesi için özellikle ayrı partilerin yönetimde olduğu belediyeler seçildi) ile verilecek iftarlara karşı çıkıldı.
6- Üyelerimizin yabancı dil konusundaki sıkıntılarının çözülmesi için ücretsiz kurs önerimize “hayır” denildi.
7- Lise ve Yüksek Okul mezunu üyelerimizin katılmasının planlandığı, piyasa değeri 2 bin TL olan sertifika programını ücretsiz düzenleme önerimiz reddedildi.
8- Son olarak da Şube Yönetimi’nin ve Denetleme Kurulu’nun kullanımında olan İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu odası, tüzükte yeri sadece yüzme takımı ile ilgilenmek olan Genel Kaptan’a tahsis edildi. Şu anda İstanbul Şubesi’nin ne bir personeli ne de görev yapacağı odası vardır.
Sizlerin oyu ile seçilen İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu olarak bundan sonra haksızlıklara karşı sessiz kalmayacağımızı başta Genel Merkez Yönetimi olmak üzere tüm TSYD camiasının bilmesini istiyoruz’
İstanbul’un bilmiyorum ama İzmir’in sesinin soluğunun kesildiğini sanıyorum.
*-
Bu arada şunu da biliniz ki; bugüne kadar sadece ve sadece Seçimli Olağanüstü Genel Kurulun toplanabilmesi için çalışıldı. Ne benim, ne Ankara Şube Başkanı Kerem Öncel’in ne de yukarıda isimleri geçen arkadaşların kişisel beklentisi vardır.
Bu süreçte ortaya atılan her isim de yalandır.
Bugünden itibaren tüm üyelerimizin gönülden benimseyeceği bir liste ile seçime katılmak üzere çalışmalara başlanacaktır.
Son olarak bir konunun daha altını çizmek istiyorum:
Şube yönetimi ve şahsen ben, hiçbir üyemiz arasında çalışan,çalışmayan, emekçi, emekli, TV'ci, internetçi, radyocu, kameraman, yazar ayrımı yapmadık, yapmayacağız.
Tüzüğümüzün kurallarına uyan her üye bu derneğin asıl ve 'asil' sahipleridir.
Saygılarımla…
TSYD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Adına Arif Kızılyalın şube Ba’kanı'
Umarım yeni oluşacak TSYD yönetiminde İzmir’den de üye alırlar.
Yoksa yanlış ve hataların, sessizliğin sonucu 53 yıllık emekler bir anda boşa gidecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.