22 Kasım 2024
  • İzmir20°C

BAŞKAN ‘FETÖCÜ’ DEĞİLMİŞ...

Yaşar Eyice

22 Eylül 2016 Perşembe 20:59

BİRAZ DA BİZDEN SÖZ EDELİM 

Yaşar Eyice / Yeni Vizyon Gazetesi 

Gündem yine birden hızlandı...

Neyi takip edeceğimizi, neyi araştıracağımızı karıştırıyoruz.

Gazeteci için ‘günlük yaşar’ derler...

Hatta, bazılarının üzüntüsü haberciler için sevinç kaynağı bile olabiliyor.

Daha önceleri gündeme getirmiştim, TSYD Genel Başkanı Oğuz Tongsir’in, bir kulüp muhabirliğinden nasıl bir anda Türkiye Spor Yazarları Derneği Genel Başkanlığı’na getirildiğini...

İzmir delegasyonu ikiye bölününce olacağı buydu.

Oğuz Tongsir 22 Eylül 2016 günü saat 14.30 civarında kendisi açıkladı...

‘Fetöcü olmadığım ispatlandı!’ dedi.

*- İhbar etmişler...

Birileri attığı twet nedeniyle ‘FETÖCÜ’ diye ihbarda bulunmuş, hakkında soruşturma açılmış ve de savcı ‘kovuşturmaya gerek yok!’ demiş...

Spor Yazarları için sevindirici bir gelişme...

Ben kendisini iki nedenle eleştirmiştim...

Birincisi, İzmirli sarı basın kartlı bir gazeteciyi, foto muhabirini, Akhisar Belediyespor maçına sokmamaları...

Daha doğrusu ‘İzmirliler İstanbul takımlarının maçlarına giremez!’ talimatını verdirmesi...

Her nedense FETÖCÜLER’den son zamanlarda temizlenen Futbol Federasyonu yetkilileri de bunu görmezden geldiler.

‘Biz bu hakkı TSYD’ye verdik!’ demediler ama kulaklarının üzerine yattılar.

Sağır sultan oldular...

Zaten bunların ne oldukları da 15 Temmuz’dan sonra ortaya çıktı.

Şimdi adalet önünde hesap veriyorlar.

Bir gazetecinin, hem de devletin verdiği sarı basın kartı haberci, TSYD’ye ya da Gazeteciler Cemiyetlerinden birini üye olma şartı var mı?

Görevini yapar...

Haberini, fotoğrafını, gazetesine ve dolayısıyla okuyucularına, yani kamuya duyurur.

Kamu görevi yapan kişi, TSYD Genel Başkanı sıfatını taşıyan bir kişinin isteği üzerine, maça alınmıyor.

Bunu bırakın ‘Ne oluyor?’ diye soran, bir eski yöneticiye ise ‘Sana ne? Senin genel merkeze girmeni de yasaklıyorum!’ deme cüretini gösterebiliyor.

Nedense İzmir’den,  eğitim ya da seminer denilen seyahate gidenlerden bile çıt yok...

Pardon birinden var...

*- Uyarı görevi yapıyor

Gerçek duayen Öcal Uluç, daha birkaç gün önce, ‘TSYD istiladan kurtarılmalıdır’ diyerek şunları yazdı:

‘Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin eski başkanları, kurucuları, duayenleri ve de İstanbul başta ülkenin dört bir yanına yayılmış şubelerinin başkanları, derneğinizin durumundan memnun ve mutlu musunuz?

Davul çala çala gelen bir ‘köksüz’ yönetimin başkanının ‘algı metodu’ ile sizleri ve genel kurul üyelerinin çoğunluğunu büyülemesinin sonucu olan ‘iktidar değişikliğinin hangi felaketleri de beraberinde getireceğini’ onca tecrübenize rağmen o günlerde fark edememenizin ‘Derneğe ve mesleğe nasıl darbe vurduğunu’ inşallah şimdi görmeye başlamışsınızdır!..

Türkiye Spor Yazarları Derneği, bugün ‘Spor Yazarları Derneği olmaktan’ çıkarılmak üzeredir!..

Alınan ‘yüzlerce yeni üyenin kaçının gerçekten gazeteci olduğu’ belli değildir ama ‘yüzde olarak’ yeni üyelerin çoğunluğunun ‘gazeteci olmadıklarını’, bu ‘köksüz yönetimi’ iş başına getiren genel kurulda,’bu köksüz yönetimi destekleyen’ şube başkan ve yöneticilerinin bile açık açık söylediği, taaa Urlalardan bile duyulur hâle gelmiştir!..

O genel kurulda ‘en ön sırada oturup’, Erdoğan Arıpınar hariç, dernek tüzüğünü paspas eden kararlara, listelere ‘sesini sedasını çıkarmayan’ ve olanları seyreden Dünya Spor Yazarları Derneği Başkanlığı da yapmış eski başkanımız Togay Bayatlı ve  ‘hukukçu’ ağabeyimiz Halit Kıvanç başta ‘mesleğimizin efsaneleri arasına girmiş olan’ duayenlerimizin, dernek başkanlarımızın acaba ‘şu anda’ vicdanları sızlamıyor mu?

Bu dernek, ‘neden kuruldu?’, bu dernek, yarım asır ‘hangi ilkeler ve haklar için’ mücadele etti, bu dernek, ‘spor yazarlığının bir meslek olması ve kabul edilmesi için’  hangi sorumlulukları yüklendi; bunları yaşayan ve bu mücadeleye katılan yüzlerce TSYD’li hâlâ hayattayken, ‘bunlardan bihaber olan’ bir ‘köksüz’ yönetim, derneği ne hâle getirdi; işte ortada!..

‘Beyaz sayfa açıyoruz’ diyerek, ‘beyaz ceket / beyaz gömlek / beyaz kıyafetli’ havuz başı davetleri yapan bir yönetimin kısa zamanda ‘derneğe ve mesleğe giydirdiği kara gömlek’ bilmem ki, şimdi nasıl çıkarılacak?..

Ey TSYD’nin ‘gerçek spor yazarı ve gazeteci olan’ üyeleri, bu derneğin, yarım asırdır, ‘önüne gelenin, manavın, bakkalın, arkadaşın, dayı oğlunun, barcının, iş adamının üye yapıldığı’ ve de ‘adı’ sözüm ona ‘spor yazarları olan’ derneklerle mücadele ede ede, kabul ettirdiği ‘meslek kimliğinin ve ilkelerinin’ bu kadar kısa zamanda ‘çöpe atmasını’  bilmem ki, hâlâ seyredecek ve ‘geceleri rahat uyuyabilecek’ misiniz?..

Bugünkü yönetime ‘Köksüz’ diyorum; zira ‘köklü olsalar’ bu ‘yarım asırlık’ büyük mücadeleye ihanet ederek ‘önüne geleni’ bu derneğe üye yapmazlar, tüzüğü bu hâle getirmezlerdi!..’

Öcal Uluç’un yazısı böyle devam ediyor...

FETÖCÜ olmadığını üyelere ve kamu oyuna uzun bir şekilde açıklayan Oğuz Tongsir herhalde, neredeyse 65 yıllık spor yazarı ve gazeteci Öcal Uluç’a yanıt verecektir.

Bu arada karşı çıkmamın bir nedeni de; Oğuz Tongsir genel başkan olur o olmaz ilk icraat olarak rozeti değiştirdi.

Belki de ‘Ne olmuş yani!’ diyorsunuz....

Diyorsunuz ama, her şeyden önemlisi rozet ve amblemdeki 50 yıldır bulunan, göğsümüze gururla taşıdığımız Türk Bayrağı çıkardı...

Neyse ki, duyarlı insanlarımız var...

Tepki koydular ve de Türk Bayrağımız bu kez yeni rozette yerini aldı.

Bayrağımızla oynanması kimin haddine?

*- Dikkatimi çekti

Burada dikkatimi çeken konu, barcıların, manavların, bakkalların, ahbapların, hatta büyük sermaye sahibi bazı kulüp yöneticilerinin de derneğe bir şekilde üye yapılmaları...

Aynen İzmir’de olduğu gibi birçok gazetelerde, kendilerine ‘patron’ ya da ‘duayen’ dedirten kişilerin de, tüm aile fertlerinin yanı sıra, sevgililerini, arkadaşlarını, şoförlerini, oyun arkadaşlarını, İstanbul’daki gibi manavını, bakkalını kadrolu yapıp ‘basın kartı sahibi’ olmalarını sağlamaları...

‘Fırsat bu fırsat’ diyerek, bunların da ayıklanmalarını istemiştim.

Bazılarının kartlarının iptal edilmesini dilemiştim.

Bu da bilen bir iki kişinin tanıklığında sanıyorum bir gün içerisinde çözülür.

*- Cevabı benden...

Geçenlerde, aynı zamanda ‘Gazeteci’ kimliği de olan İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Başbakan Binali Yıldırım'a kendisine bağlı Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün 700 basın kartını iptal etme nedenini sordu, bunun mesleğe müebbet ceza anlamına geldiğini söyledi.

Balbay, Başbakan'ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde sarı basın kartı ve sürekli basın kartı iptalinin çok ağır suçlamalarda yapılabildiğini anımsattı, bu durumla karşı karşıya kalan gazetecilerin listesinin ve nedenlerinin açıklanmasını istedi.

Haddim olmayarak ben söyleyeyim:

En azından bir 700 kişinin daha elinden bu sözde haklarının alınması gerekiyor.

Adım gibi biliyorum, belki siyaset gereği böyle konuşan Mustafa Ali Balbay da, yüzlerce kişinin haksız yere basın kartı aldığını hatta emekli bile olduğunu biliyordur.

*-  Açığı olursa, ‘evet’ der...

Kendisi bazıları gibi İzmir’den kopmadığı için ve de ‘hak, hukuk, adalet’ sözcüklerine inandığı için, İzmir’deki genç habercilerle konuşsun ve de acı gerçeği bir kez daha gözler önüne sersin...

Şu kadarını söyleyeyim ben hakkım olduğu halde ‘sürekli’ basın kartını almadım.

İzmir’deki memurlara, ‘Size bağışlıyorum!’ dedim.

Çünkü; bunlar ‘müşteri velinimetimdir’ sözünü hiç duymamışlar.

Kendilerini gazetecilerden üstün gören devlet memurları...

Gazeteciler olmasa, bu işin almayacağını bile düşünemiyorlar.

Hadi bunu bırakalım:

Yasalardan, yönetmeliklerden de bilgileri yok...

Emekliden, ya da ‘sürekli’ yani ölünceye kadar kullanma hakkı olanlara bile, ‘Eskisini getir yenisini vereyim!’ diyebiliyorlar.

Kayıpsa, ‘Git gazeteye ilan ver!’ diyorlar...

Kayıplarda gazete ilanı kalktı...

Bunu hatırlattın mı, ‘O zaman git karakoldan kağıt getir!’ diyerek işi yokuşa sürüyorlar...

Aslında sormak lazım, ‘Kaç memur çalışıyor, ne yapıyorlar?’ diye...

Ama nedense gerek basın kuruluşları, gazeteci milletvekilleri, gerekse patronlarda ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!’ diyorlar.

Çünkü herkesin açığı var...

Belki de sorgulanırsa basın kartını haksız aldığı ve meslek ilkelerine uymadığı ortaya çıkacaktır.

Kartı neden almıyorum?

Çünkü haksız uygulama yapanların İzmir’de nasıl el üstünde tutulduklarını gördükçe, özel ve seçkinler arasında sayıldıklarını belirledikçe, iyi yaptığıma inanıyorum..

Şu kadarını söyleyeyim, İzmir’de çok dürüst ve namuslu, işi sadece ‘gazetecilik’ olan patron ve yöneticiler de var...

Bu asil insanları, çetelerle, bir arada görmeniz mümkün değildir.

Özel davetlere gidip, onlarla aynı masaya da oturmazlar.

Göremezsiniz...

Çünkü bu azınlıktaki kişilerde prensipler, kurallar, doğrular hep önceliklidir.

Doğru, Dürüst, Duyarlı ve Dost Gazete olmaları bundandır.

*- Ehem önem meselesi

Konuya devam edecektim ama bir meslektaşımın uyarısını önemli bulduğum için önce bunu sizinle paylaşmak istiyorum:

21 Eylül 2016 tarih ve 29834 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan “ Sebze ve Meyvelerin Toptan ve Perakende Ticaretinde Kullanılacak Künyelere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” gereği, bundan böyle başta pazar yerleri ve manavlar olmak üzere sebze ve meyvelerin toptan ve perakende ticaretinin yapıldığı yerlerde tekli veya çoklu künyeler kullanılacak. Barkotlu etiket formatındaki künyeler; mevcut fiyat etiketlerinden farklı ve bağımsız olarak tüketicilerce kolayca görülebilen ve okunabilen şekilde satış yerlerine konulacak.

Bu işin denetimi konusunda ise Gümrük ve Ticaret Bakanlığı yetkili.

*- Şehit ve gazi haberleri yürekleri dağladı

Son bir yılda ülkemizde yaşanan terör olayları ve terör örgütlerine karşı yürütülen operasyonlar da hayatlarını kaybeden şehitlerimiz ve yaralanan gazilerimizle ilgili çok sayıda haber çıkarken, yapılan haberlerde özellikle cenazelerde yaşanan görüntülerin yürek burktuğu belirlendi.

Terör örgütlerinin yaptığı saldırılarda hayatlarını kaybeden asker ve polislerimizin yanı sıra 15 Temmuz darbe girişimi sırasında yaşamlarını yitiren demokrasi şehit ve gazilerimizin de gündem olduğu tespit edildi.

Medya Takip Ajansı Interpress’in ‘Şehitler ve Gaziler Haftası’ dolayısı ile yapmış olduğu üç bine yakın ulusal, bölgesel ve yerel gazete ile dergiyi kapsayan incelemesine göre, şehitlerimizle ilgili yılbaşından bu yana yazılı basında 250 binin üzerinde haber çıkarken, gazilerimizle alakalı ise  yazılı basına 65 bine yakın haber yansıdığı belirlendi. Her yıl Eylül ayında yapılan ‘Şehitler ve Gaziler Haftası’ hakkında da 300’den fazla haber yayınlandığı tespit edildi.

*****

*- Tarım ve hayvancılık Ovacık’ta hayat buluyor

Dünyaca ünlü Çeşme Kavunu yeniden sahneye çıkıyor. Çeşme Belediyesi'nin ilçedeki tarım ve hayvancılık faaliyetlerini desteklemek amacıyla düzenlediği 2. Ovacık Tarım ve Sakız Koyunu Şenliği 24-25 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek.

*- Bu yarışmayı kaçırmayın

Bayraklı Belediyesi’nin bu yıl ilk kez düzenlediği ulusal fotoğraf yarışması için son başvuru tarihine bir aydan az bir süre kaldı. ‘Bayraklı’nın sokakları’ konulu ve son başvuru tarihi 14 Ekim 2016 olarak belirlenen yarışmada dereceye girenlere çeşitli ödüller verilecek.

İzmir’in kurulduğu yer olan Bayraklı, İzmir’in yeni tarih, turizm, kültür ve ticaretin merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Tarihi Smyrna Antik kentine ev sahipliği yapan Bayraklı Belediyesi, ilçenin doğal, tarihi varlıklarıyla günlük yaşamının tanıtımı amacıyla ‘Bayraklı’nın sokakları’ konulu ulusal bir fotoğraf yarışması düzenliyor.

*- Coffe Bron

Coffe Bron 23 Eylül 2016 Cuma günü saat 18.30'da Eski Foça Kavşağı'nda açılacak. Yeni mekânda ayrıca Türkiye’de ilk kez evlenecek gençler için özel bir köşe de bulunuyor,

Zaten Coffe Bron’un yöneticileri ve yaratıcıları da zaten İzmirli gençler. Kendilerini tanıdığım için, ‘Huzur ve sağlıklı, güvenli mekânı’ sizlere öneriyorum.

Zaten yarım saatlik mesafedeler...

İşkip Köftecisini biliyor musun, hemen yanı başında...

*****

GICIK

*- Kur saati vaktinde durursa kendi bilir, ver ağacın suyunu kurursa kendi bilir,  balinayı denize sürmeye gayret eyle; dinlemeyip karaya vurursa kendi bilir...

*- Unutma insanların çıkarları değiştiğinde, zihniyetleri ve davranışları çok çabuk değişir.

*- Yaşattığını yaşarsın dikkat et!

*- Yalana öyle alışmışız ki, ‘Doğruyu söylemek gerekirse’ diye bir cümle kalıbı icat etmişiz...                       

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.