• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İzmir 17 °C

Kafa Karıştırıyor...

Yaşar Eyice

KAFA KARIŞTIRIYOR...

Yaşar Eyice / Yeni Vizyon Gazetesi

Devamı yarın’ gibi dünkü yazımda, ‘Kurban kesemeyenler üzülmesin!’ demiş ve nedenlerini bir bilenin ağzından ertesi gün, yani bugün yazacağımı belirtmiştim.
Aslında inanıp inanmamak de size yani okuyucuya kalmış.
İster ‘bahane’ deyin, isterseniz, ‘yok canım!’ deyip geçin.
Bugün Kurban Bayramı’nı tamamlıyoruz.
Kesenlerin kurbanını Allah kabul etsin.
Elimizden aklımızdan geldiğince ve bildiklerimizi öğrendiklerimizi, okuduklarımızı zaman zaman sizinle paylaşıyoruz.
Bu arada, Bornova’dan önemli haberleri aldığım Hakan Çelik’ten bir alıntı yaptım.
Kaç gündür okuyucularımla paylaşıp paylaşmamakta çekimser kaldım.
Tereddüt içindeydim...
‘Acaba yanlış anlaşılır mıyım?’ diye düşünüyordum.
Ama herkesin aklı fikri var.
Doğruyu doğru, eğriye eğri, yanlışa yanlış diyebilecek bir akla sahibiz.
Bayramın ikinci gecesini Özdere’de geçirdim.
Orada da konu Bayram ve ‘kurban’dan açılınca, Hakan Çelik’in alıntı yaptığı İhsan Eliaçık’ın uzun yazısını kısaltarak sizinle paylaşmak istedim.
Herhalde bizim din âlimlerimiz, ulemalar buna bir yanıt verir ve doğrusunu paylaşmamızı sağlarlar.
Bu arada küçük bir not düşeyim:
Son yıllarda biz de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun vekalet verdiği Kızılay gibi, hayır kurumlarına, örneğin Mehmetçik Vakfı’na vekalet veriyoruz.
Çünkü; çevremizde genelde herkes kurban kesiyor ve de kentin genelde merkezinde oturduğumuz için de paylaştırmada sıkıntı yaşıyoruz.
Bu da önemli bir konu ama geleyim İhsan Eliaçık’ın araştırma yazısına...
Dediği şu:

*- Tek tek çıkarmış...

“Kuran’da kurban ayetleri haritası’ diye bir yazım var.
Kuran’da kurban kesin dendiği iddia edilen yerleri tek tek çıkardım; hiçbirinde ‘kurban kes’ demiyor.
‘Benim için kurban kesin’, diye bir emir Kuran’da yok.
Kesiyorsanız yoksullara dağıtın, kesmenize de gerek yok.
Tek tek baktığımızda bizim Türkçe meallerde ‘kurban’ diye okuduğumuza, Kuran–ı Kerim’de ‘kurban’ demiyor.
Zate, ‘ kurban, yakınlaşmak’ demek.
‘Garip gureba’ demek Gurban.
Kurban bayramı aslında, ‘garip gureba bayramı’ demek.
Yani; kimsesizler, yoksullar, çaresizler, evsizlere armağan edilmiş bayram demektir.
Bunun hayvan kesmekle doğrudan alakası yoktur.
Kuran’da et yemek için, gıda tüketmek için sınırlı sayıda hayvan kesimi var.
‘Allah size sınırlı sayıda şunları şunları yemeniz için izin vermiştir’ diyor. Ama ‘Allah için,ibadet amacıyla kurban kesme diye bir şey yok.’

*-  Ona göre yanlış...

‘Doğrular ve yanlışlar kendi araştırma ve bilgilerime göredir’ diyen ihsan Eliaçık,  en çok bilinen meal (Diyanet) ile Kur’an’ın Arapçasını karşılaştırdığını belirterek, ‘izim işimizin ‘gönüller fethetmek’ değil; ‘zihinler açmak’ da diyor ve ekliyor:
‘Malum bu işin bedeli ağır, sabrı zor ve fakat meyvesi tatlıdır.
Bakın ortaya nasıl bir sonuç çıktı.
Yanlış: ‘O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.’ (Kevser; 5)
Doğru: ‘O halde Rabbine yönel/destek iste ve güçlüklere göğüs ger/diren’ (Kevser;5).
Tefsiri ise şöyle:
Sana ‘Böyle giderse her şeyden mahrum kalacak. Kendi kendini mahvediyor. Kendine yazık ediyor. Putları tanımamakla, Kureyş geleneklerine ve kurulu düzenine karşı çıkmakla toplumda bir yere gelemeyecek, sönüp gidecek.’ diyorlar.
Oysa yakında görecekler kimin sönüp gideceğini/ebter olacağını.
Bunun için sen Allah’a yönel/destek iste (salât et) ve saldırılara göğsünü siper et/diren (nahr yap).
O zaman göreceksin sönüp gitmek bir yana, destek ve nimet (kevser) asıl sana yağacak…
Yazarın söylediğine ve tefsirine göre, ayet namaz kılmak ve kurban kesmekle ilgili değil.
Burada yine not düşmek istiyorum:
Arapça bilgim olmadığı için söylenenleri belirtiyorum.
Benim gibi her Müslüman’ın söylediğini tekrarlıyorum:
‘Günahı da sevabı da tercümeli ve tefsiri yapana ait...’

*- İddiaya göre...

Alıntıya devam edeyim:
Yanlış: ‘Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.’ (Saffat; 107)
Doğru: ‘Biz onu büyük bir kazaya uğramaktan kurtardık’ (Saffat; 107).
Tefsiri: Hz. İbrahim bir rüyasında oğlunu boğazlıyor görmüştü. Durumu oğluna açınca o da ‘sana söyleneni yap’ dedi.
Oğlunu kendi çağında çokça yapılanlar gibi ‘kurban’ etmek istedi fakat Allah ona seslenerek onu bu işten vazgeçirdi.
Böylece kendisi büyük bir kaza yapmaktan, oğlu da büyük bir kazaya uğramaktan kurtarıldı.
Veya ona büyük baş bir kurbanlık fidyesi verilerek kurtarıldı.
Böylece insanlık tarihinde çok büyük bir adım atılmış oldu. İnsan kurbanları çağı kapandı.
Ayette geçen ‘zibh’ kelimesi Arapça’da kazezede, kazaya uğramak (zebîha) anlamına da geliyor.
Böyle bir tefsir de mümkündür.
Bu durumda fidye kelimesi de kurtarmalık bedeli manasına geliyor. Burada fidye, İbrahim’in oğlunun canı oluyor.

*- Bilen konuşabilir...

Yanlış: ‘Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.’ (Hac: 28)
Doğru: ‘Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım yararlara tanık olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini ansınlar. Onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.’ (Hacc; 28)
Tefsiri: Eski çağlarda tapınak kamu alanı demekti.
Tâ Sümerlerde bile vardır.
İnsanlar ihtiyaç fazlası ne varsa (hayvan, buğday, un, elbise, altın, gümüş) tapınağa getirirdi.
Hayvanların üzerine ‘Tanrı malı’ diye isim yazılırdı.
Mesela un torbası ise onun da üzerine bu isim yazılırdı ve o artık kamu malı olurdu.
Hatta matematikteki rakamlar tapınağa getirilen ve kamu malı (tanrı malı) olduğu seçilsin diye hayvanların ve torbaların üzerine atılan çizik ve çeltiklerden doğmuştu.
İşte bunlar kamuya (Tanrı’ya) adanmış mallardı.
Orada ihtiyaç sahiplerine dağıtmak için toplanmaktaydı.
Oraya gelen ihtiyaç sahiplerine (yoksullar, garibanlar, kimsesizlere) eşit bir şekilde dağıtılırdı.
Bu arada uzaktan gelenler olduğu için onlara ikram maksadıyla bazıları da kesilirdi.
‘Yiyin’ denmesi de bundandır.
Görülüyor ki Kur’an eski çağlardan beri gelen ve tapınağı ‘kamu alanı’ olarak gören anlayışı sürdürmekte ve Kabe civarını bir toplanma, kaynaşma, yakınlaşma ve paylaşma merkezi olarak değerlendirmektir.
Yukarıdaki ilk meallendirmede parantez içinde yazılan ‘kurbanlık’, ‘onları kurban ederken’ ifadeleri Kur’an’ın Arapça orijinalinde yok.

*-  Anlamak için bilmek lazım

Yanlış:  ‘Bu böyle. Her kim de Allah’ın nişanelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse, şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından)dır.’  (Hac; 32)
Doğru: ‘Bu böyledir. Her kim Allah’ın sembollerine saygı gösterirse, kalbinde sakınma duygusu/Allah bilinci var demektir.’ (Hac; 32).
Tefsiri: Burada da ilk meallendirmede geçen parantez içindeki ‘kurbanlıklarını’ ifadesi orijinal Arapça metinde yine yok.
‘Allah’ın şiarları’ kavramı kurbanlıklar diye yorumlanarak metne dahil edilmiş.
Oysa ‘şiar’ın ne olduğu tefsirde açıklanmalıydı.
Arapça’dan tercüme ettiğini belirten İhsan Bey ise şunları söylüyor:
Şiar Sözlükte ‘fark etmek, hissetmek, duyumsamak’ demektir.
Fark etmek, hissetmek, duymak (şu’ûr), duyuru (iş’âr), bilinç altı (tahte’ş-şuûr), slogan, amblem, sembol, simge (şi’âr), şiarlar, semboller, simgeler (şeâir), mani, halk ezgisi (şi’run şa’biyyu), saç, kıl, tüy (ş’ar), duygu, şuur, bilinç, sansasyon (şuûr), duygu, his (meş’ar), şiir okumak (şi’ran) kelimeleri bu köktendir…
Demek ki şiarlar, şuûrun (bilincin) yansımalarıdır.
Bunlar bir yapıya, binaya, yeryüzüne dikilmiş bir anıta nispet edilince bir şuurun, bir bilincin, bir fark ediş, hissediş ve duyuşun sembollerine dönüşürler.
Bu anlamda örneğin Kâbe, Allah’ın bir şiarı, sembolüdür.
İman edenlerin kalbinde bu yapının çok farklı bir anlamı ve önemi vardır.
Aynı şekilde Safa, Merve, Say, Tavaf, Meş’ari Haram, Mina, Müzdelife vs. bütün bunlar Allah’ın şiarlarıdır ve sembolik derin anlamları vardır. Her kim bunlara gereken saygıyı gösterir, bunların mana ve önemini kavrarsa kalbinde bir bilinç, bir şuur, bir duygu ve hissiyat taşıyor demektir.
İşin şuurunda, bilincinde demektir.
Başkaları için bunlar sıradan binalar, taşlar ve hareketler olarak görünebilir.
Ama iman edenlerin kalplerinin derinliklerinde bir şuurun veya bilincin ifadesi olarak yaşarlar.
Ayette kastedilen de budur.

*- Kime inanalım?

Bir örnek daha:
Yanlış: ‘Sizin için onlarda belli bir zamana kadar birtakım yararlar vardır. Sonra da kurbanlık olarak varacakları yer Beyt-i Atik (Kâbe)’dir.’ (Hacc; 33)
Doğru: ‘Sizin için onlarda belli bir süreye kadar faydalar vardır. Dahası onlar yeryüzünün en eski anıtının anlamını açıklarlar.’ (Hacc; 33).
Tefsiri: Görüldüğü gibi bu seferde ayette geçen ‘mahill’ ifadesi ‘kurbanlık’ olarak çevirilmiş.
Parantez içinde kurbanlık kelimesini sokuşturmak yetmiyormuş gibi ‘şiar’, ‘mahill’, ileride gelecek ‘nüsuk’, ‘hedy’, ‘behimetu’l-en’am’ hepsi de dümdüz edilerek ‘kurbanlık’ olmuş (!).
Bu ayette geçen ‘mahill’ sözlükte ‘çözmek, açmak, indirmek’ kökünden gelir.
Ayette harfi harfine; ‘Sonra onun ‘mahilli’ ‘Beyt-i Atik’edir.’ şeklinde geçmektedir.
Çözmek, açmak, analiz etmek, tahlil etmek (tahlîl), yer tutmak, bir yere indirme yapmak, bir yeri istila etmek, işgal etmek (ihtilâl), meşru saymak, kendisine helal etmesini istemek (istihlâl), çöküntü, çözülme, dejenerasyon (inhilâl), formül, çözüm, çare (hall), çözülmüş, serbest kılınmış, meşru (helâl) işgal edilmiş, işgal altında (muhtell), yer, mekan (muhill), semt, bölge (mahalle), bölgesel, yöresel (mahallî) kelimeleri bu köktendir…

*- Değişik yorumlar...

Yukarıdaki ayette şeâirillah (Allah’ın şiarları) denmesi haccın tüm imge, simge ve sembolleri manasında kullanıldığını göstermektedir.
Nitekim bazı müfessirler bu manada yorumlamışlardır (Razi).
Bu durumda ayette geçen mahill kelimesi ‘Kurban kesme yeri’ değil, ‘Açıklama, açıklığa kavuşturma yeri’ anlamına gelir.
Bu durumda mana; ‘İman edenlerin kalplerinde apayrı bir anlam ve önemi olan Allah’ın şiarları yani Kabe, Tavaf, Arafat, Safa, Merve, Müzdelife vb. haccın sembolik eylem ve nüsukları (ritüelleri), yeryüzündeki en eski beytin (beyt-i atik) ne anlama geldiğini, mana ve önemini açıklar’ şeklinde olur.

*-  Gelenekler de önemli...

Yazarın geniş tefsirine bakmadan, kendisinden bir iki ‘doğru – yanlış’ örneklerini vereyim:
Yine hatırlatma yapıyorum....
Gerçeğini, yani doğrusunu ancak gerçek diyanetçiler, ilim adamları bilir. Arapça’yı ya da Kur’anı Kerim’i kitaplardan kendi başına öğrenmeye çalışanlar değil.
Yanlış: ‘Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!’ (Hacc: 34)
Doğru: ‘Biz her ümmet için imge/simge/ritüel belirledik (mensek). Ki rızık olarak verdiğimiz hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar. Hepinizin ilahı bir tek ilahtır. O’na teslimiyet gösterin. Kalbi temiz olanları müjdele’ (Hacc: 34).


*- Sözcükler değişik manada kullanılmış

Tefsiri: Görüldüğü gibi bu ayette de ‘mensek’ kelimesi ‘kurban kesmek’ olmuş.
Halbuki menseknusuk kökünden gelir ve menâsik olarak tüm hacc ritüel ve sembollerini ifade eder.
Şu ayet daha açıklayıcıdır:
‘Biz her ümmet için sembolik hareketlerden oluşan ritüeller belirledik.’(menseken hum nâsikuhu).
Buna diğer bazı mealler ‘ibadet tarzı’, ‘ibadet yolu’ da demiş ki nispeten doğrudur.
Bu durumda ‘Her ümmet için’  diyerek genellendiği için sadece hacc menâsiki (tavaf, sa’y, arafatta vakfe, Safa, Merve, müzdelife) değil; dinin içindeki tüm tekrarlanan imgeleri/simgeleri/sembolik hareketleri kapsar: Kıyam, ruku, secde, oruç vb.

*- Ne demek oluyor?

Rızık olarak verilen ‘hayvanların üzerine Allah’ın ismini anmak’  ise yukarıda geçtiği gibidir.
 Bu tabir haccda geçtiğinde infak edilmek üzerine kamu alanına (Kabe’ye) getirilen canlı hayvanlar manasında, diğer yerlerde ise ‘Allah’ın etinin yenmesine izin verdiği hayvanlar’ demek oluyor.

Kabe’ye ihtiyacı olanların alması için getirilen hayvanlar üzerlerine Allah’ın ismi anılmakla (yazılmakla, mühür vurulmakla) ‘Allah’ın malı’ (kamu/herkese ait) oluyorlar ve illa kesilmeleri de gerekmiyor.
Canlı canlı da infak edilebiliyor.
Ve hatta bunun illa hayvan olması da gerekmiyor. Tarım ve hayvancılık toplumu; bir yoksul bir deveye sahip olmakla, iki çift öküz almakla icabında yoksulluktan bile kurtulabiliyor.

*-  İstemeyene de yedirin

Yanlış: ‘Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde)üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.’ (Hacc: 36)
Doğru: ‘Cüsseli hayvanları da sizin için Allah’ın şiarlarından kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf halinde yan yana dizildiklerinde üzerlerine Allah’ın adını anın. Nihayet onlardan yiyin, istemeyen yoksulu da istemek zorunda kalan yoksulu da doyurun. Böylece onları sizin hizmetinize verdik. Umulur ki şükredesiniz.’ (Hacc: 36).
Tefsiri: Bu ayetler Kabe etrafında müşrikler tarafından kurulan, cüsseli (büyükbaş) hayvan, deve, koyun ve her tür ekin ürünlerinin ‘iç edilmesi’ üzerine kurulu düzene karşı söyleniyor.
Çünkü onlar Kabe’ye getirilen hediye (hedy) hayvanlarına ve ekin ürünlerine el koyuyor, yoksullara gitmesine engel oluyor ve ihtiyaç sahipleri arasında eşitçe dağıtılmasına yasaklar getiriyorlardı.
Kur’an’daki tabirle ‘yerli yabancı herkesin eşit hakka sahip olduğu’ Mescid-i haramdan insanları alıkoyuyorlardı. (Hacc: 25).

*- Menfaat her zaman vardır

En’am suresinde bu menfaat çarkının nasıl döndüğü uzun uzun anlatılır. Mesela bir yerde şöyle denir:
‘Tutup Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan ona bir pay ayırdılar ve kendi akıllarınca ‘Bu Allah için, bu da ortaklarımız için’  dediler.
Ortakların payı Allah’ın payına geçmez, ama Allah payı ortaklarına geçer; ne berbat bir iş bu!’ (En’am; 136)
Görüldüğü gibi en’am ‘nimet olarak gelen sığırlar’ manasında kullanılıyor. Çünkü rivayete göre cahiliye Arapları ekin ve sığırlardan el koydukları ürünleri putlar ve Allah arasında bölüştürürlerdi.
‘Şu Allah’ın payı şu da tanrılarımızın payı’ derlerdi.
Allah için ayırdıkları payı başkaları için harcarlar, putları için ayırdıkları payı zimmetlerine geçirirlerdi.
Putların payından Allah’ın payına bir şey geçerse hemen geri alırlar, Allah’ın payından putlarının payına geçen bir şey olursa, sonuçta bu kendi ceplerine gireceğinden hiç ses etmezler, ‘Allah zengindir putlar fakir, O’ndan bunlara bir şey geçmesinden bir şey olmaz’ derlerdi.(İbn Abbas).
Demek ki cüsseli hayvanlar (el-budne) Kâbe etrafındaki ni’met (en’am) istismarına dayalı bu ‘hayvan döngüsünü’ ifade ediyor.

*- Çete’nin işi...

En’am suresi 135-140 arasında bu döngünün nasıl işlediğini okuyabilirsiniz.
Burada esas amaç kurban kesmek değildir.
Kabe’ye getirilen hayvanların ‘çete’ tarafından iç edilmesi ve aralarında üleşilmesine karşı onların kamunun/yoksulların hakkı olduğunun vurgulanmasıdır.
Bu arada kesilenler varsa -ki bu örfen müstahaptı- onların da sadece etlerinden yenilebileceği (kendine ayırıp biriktirmek yok) gerisinin yine yoksullara dağıtılması gerektiğinin ısrarla vurgulanmasıdır.
Tabi bütün bunlar hacca gidenler için geçerli.
Oradaki durum anlatılıyor.
Hacca gitmeyenlerin kurban keseceğine dair Kur’an’da en küçük bir ima bile yok.

*- İhtiyaç sahiplerine...

Kur’an’da sadece mazereti sebebiyle hacca gitmeye niyetlenip de gidemeyenlerin Kabe’ye bir hedy (adanmış hayvan) göndermesi istenir. (Bakara 196).
Çünkü ihtiyaçtan fazla olanın oraya gönderilmesi ve orada ihtiyaç sahiplerinin eline ulaşması istenmektedir.
Gönderilecek hayvanın illa kurban olarak kesilmesi gerekmiyor.
Hedy hediye kökünden gelir ve canlı bir hayvanın veya bedelinin yoksula bağışlanması manasına gelir.
Kabe’ye getirilen ‘kurbanlık hayvan’ demek,’adanmış hayvan’ demektir; Allah’a, Kabe’ye, yani kamuya, ihtiyaç sahiplerine adanmış, onlara verilmek üzere getirilmiş canlı hayvan, ekin ürünü vs. demektir.
Bu dahi ‘hacca niyetlenip de gidemeyenler’ için geçerlidir.

*- Güzel ahlak sahipleri...

Sonra yukarıdaki ayetin devamında şöyle denilir:
‘Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. Güzel ahlak sahiplerini müjdele.’ (Hacc; 37)

 *- Takva duygusu...

‘Asla’ denilerek ulaşmayacağı söylenen et ve kan zaten Araplarca da kesilmekte olan kurbanlardı.
 Klasik zihin burada kurban kesen kişinin, kurbana bıçağı çalarken içinde taşıdığı takva duygusunun kastedildiği şeklinde anlıyor.
Burada kurbana teşvik değil; sakındırma, yapmayın bunu artık, bir anlamı yok vurgusu var.
Ayetin sonundaki cümleden de anlaşılacağı gibi aslolan hayatın içinde güzel ahlak sahibi (muhsinin) olmaktır.
Allah sizin kurbanlarına bakmaz, ete, kana, deriye, bağırsağa bakmaz. Bunlar için günahlarınızı affedecek de değildir.
İçinizde Allah bilincinden kaynaklanan sakınma duygusu (takva) ile yaşayıp yaşamadığınıza ve ahlakınıza bakar.
Açıkça diyor işte:
‘Asla ulaşmaz’ Şu halde neden kesip duruyorsunuz, ulaşmayacak işte. Duymayacak o hayvanların sesini, kan kırmızısı boğazın görüntüsünü, duymayacak!

*- Kul hakkı yemeyin...

Üç yerde daha kurban ile ilgili ayet var.
Onları da aktarıp bitiriyorum;
Bakara suresinde İsrailoğullarına ‘inek kesmeleri’ istenir.
Bundan maksat Mısır Firavun İmparatorluğu’nun sembolü İnek/Boğa (Bakara) dır.
Onunla ilişkinizi tümüyle kesin denmek istenir. (Bakara 67).
Maide suresinde Adem’in iki oğlu kıssası (Kabil-Habil) anlatılır.
Kabil haksız yere toprağa çit çevirip özel mülkiyetine geçirir.
Onu başkasından saklar.
Ondan gelen ürünü Allah kabul etmez.
Ama Habil Allah’ın mülkü olarak gördüğü ve kendi emeği ile ekip biçtiği topraktan ürün getirir.
Onunki kabul edilir.
Buradan Allah’ın mülkünü sahiplenmeyin, kendi emeğinizle geçinin, başkasının (kamunun) hakkını gasbetmeyin, kul hakkı yemekten sakının, Allah sakınanlarınkini (muttaki) kabul eder mesajı verilir. (Maide; 27)

*- Yahudilerin görüşü...

Al-i İmran suresinde Yahudilerin, Hz. Peygamber’i ‘Kurbanı inkâr etmekle’ suçladıkları anlatılır.
‘Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamızı emretti’(Ali-İmran; 183) demektedirler.
Onlara göre peygamber kendi bildikleri ve anladıkları tarzda ateşte yanarak kesilen bir kurban (yakmalık sunu) getirmelidir.
Muhammed bunu getirmediğine göre kurbanı inkâr ediyor demektir. Üstelik bunu onlara Allah böyle söylemiştir.
Yakmalık sunu kurbanı apaçık Allah’ın emridir!
Kur’an onlara şöyle cevap verir:
‘De ki: ‘Benden önce size nice peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?’ (Ali-İmran; 183).
Cevap çok manidardır.

*-  Aslında yan çiziyor...

İhsan Eliaçık, uzun yazısında Kur’an’da ‘kurban’  ile ilgili geçen ayetleri ele almış ‘Acaba Kur’an’ın ‘kurban haritası’ görünen uygulamalara uyuyor mu? Ölçün biçin, düşünün. Benden gözler önüne sermesi...’ demiş.
Bana sorarsanız; Bu tür iddialar ve yazıları ‘antipropaganda’ olarak yorumluyorum.
İslam zaten ‘teslimiyettir, inanıştır.
İnsanların inanışlarına saygı göstermek gerekir.
Kurban, yüzyıllardır vardır.
Kesilen kurbanın dağıtımı da zaten bellidir.
Belirttiğim gibi kurban kesenler için ‘Allah kabul etsin’ diyorum.
Özetle; Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olamayız,
Bu yazıyı da, ‘kurban kesemediği için’ üzülen dostlarımız ve yakınlarımız için ele aldım...

*- Fidye sigortasına talep patladı

Riskli ülkelerle çalışanların yaptırdığı adam kaçırma sigortasına Türk işadamlarının ilgisi artmaya başladı.
Türkiye'ye 2009 yılında giren ancak kimse ilgi göstermediği için rafa kaldırılan Adam Kaçırma Sigortası yeniden aktif oldu.
Riskli ülkelerde yaşayanlar ve seyahat edenler başta olmak üzere, göz önünde ve bilinirliği yüksek olan firmalarda ve çok uluslu şirketlerde çalışanlar, yurtdışında projeleri olan ürk inşaatfirmaları, enerji sektöründe faaliyet gösteren firmalar olası bir kaçırılma ihtimaline karşı 'adam kaçırma sigortası' görüşmeleri yapmaya başladı.
Doğan Sigorta Brokerliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Selcen Gür, ‘Uluslararası birkaç sigorta şirketinin yaptığı bir sigorta çeşidi bu. 5 yıldır kimse ilgi göstermiyordu. 1 yıldır Türkler yurtdışında büyük çaplı işler yaptıkça özellikle sıkıntılı bölgelerde talep başladı’ dedi.


*****
GICIK

*-İnsan kaybederse; çok değer vermekten, kızamamaktan, kıyamamaktan, üzememekten ve her şeyi alttan almaktan kaybeder.
*- Nankör insanları mutlu etmek çok zordur. Yağa da batırsan, bala da batırsan yaranamazsın! En iyisi bırakacaksın kendi yağlarında kavrulsunlar.
*- Kaybettiğin her şeyin alternatifi vardır. Alternatifi olmayan tek varlık sensin. Kendi kıymetini bil.

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 232 616 28 78 Faks : 0 232 616 28 78