Aliağa Cumhuriyete KOŞTU

ALİAĞA'DA 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI COŞKUSU

BAYRAĞINI KAPAN CUMHURİYETE KOŞTU

aliağa haber/ alfativi/ şenol gök / 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 90. yıldönümü kutlamaları Aliağa’da Cumhuriyet Alanı’nda düzenlenen törenle başladı. Cumhuriyet Alanı’ndaki Aliağa Kaymakamı İbrahim Keklik, Aliağa Belediye Başkanı Turgut Oğuz, Garnizon Komutanı Hava Yarbay Bora Meriç, Belediye Meclis Üyeleri, siyasi partilerin ilçe başkanları ve yöneticileri, kamu ve özel kurum temsilcileri ile vatandaşlar katıldı.

Tören, protokol erkânın yerini almasının ardından anıta çelenklerin sunulmasıyla başladı. Aliağa Kaymakamı İbrahim Keklik, Garnizon Komutanı Hava Yarbay Bora Meriç ve Aliağa Belediye Başkanı Turgut Oğuz’un anıta çelenk bırakmalarının ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşı okunması ile Cumhuriyet Alanı’nda ki törenler sona ererken 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın tebrikatı ise kaymakamlık makamında gerçekleşti.

BAYRAĞINI KAPAN CUMHURİYETE KOŞTU

30 Ağustos Zafer Bayramı etkinlikleri kapsamında fener alayı düzenlendi. bayrağını kap gel sloganı ile Demokrasi meydanı’nda bir araya gelen cumhuriyet sevdalısı Aliağa’lılar, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları geceye renk kattı. Helvacı halk dansları topluluğunun muhteşem dans gösterisinin ardından oluşan kortej yürüyüşe geçti. Ellerinde bayraklar ve sloganlarla Aliağa’da tur atan korteje evlerdende bir çok vatandaş alkışları ile destek oldu. yürüyüş sırasında havai fişek gösterisi yapıldı. Kortej yürüyüşünü demokrasi meydanı’nda tamamladı. Yürüyüşe katılan Aliağalılar Demokrasi Meydanın’da 10 yıl marşının söylenmesinin ardından dağıldı. 

ADD VE STK’LARDAN ATATÜRK ANITINA KIRMIZI KARANFİL  

Aliağa’da ADD üyeleri ve sivil toplum kuruluşları 30 Ağustos Zafer Bayramı resmi töreninden sonra  Atatürk Anıtına kırmızı karanfil bıraktılar. ADD Aliağa Şubesi Başkanı Mükerrem Çakın basın açıklaması yaptı. Genel merkez tarafından gönderilen eş zamanlı yapılan basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi.

“Askeri güç; ülkenin milli hedeflerine ulaşabilmek amacıyla her zaman elde bulundurulması ve kuvvetli tutulması gereken, vazgeçilmez yegâne silahlı unsurdur. Aynı zamanda yurdun sınırlarına tecavüz etmeye niyetli düşman ülkeler için de caydırıcı bir unsurdur. Orduyu güçlü ve her zaman hazır tutmak ise iktidarın görevidir.

     Kurtuluş Savaşı, askeri gücü, siyasi hedefi yerine getirebilmek maksadıyla, yerinde, zamanında kullanabilmenin becerisini gösteren birçok örnekle doludur. Bunların en görkemlisi ise büyük taarruzdur.

Kurtuluş olmadan kuruluş olamazdı. Bugün, bütün olumsuzluklara rağmen bir vatana ve bayrağa sahip olabilmemizi, ordumuzun zaferi sonrasında, Atatürk ve arkadaşlarınca kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne borçluyuz.

Türk Silahlı Kuvvetleri, halkın içinden gelen ve iyi yetişmiş kadrolarıyla, son döneme kadar ülkemizin ve cumhuriyetimizin güçlü bir koruyucusu olmuştur.

     Bugün ülkemizi; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu simgeleyen, ulusal bilinci pekiştiren milli bayramlarımızı ulusun zihninden silmek, unutturmak isteyen, onların yerine ithal projelere hizmet eden bir iktidar yönetmektedir.

29 Ekim, 23 Nisan ve 19 Mayıs törenlerini iptal eden iktidar, bu defa Cumhurbaşkanının hastalığını bahane ederek köşkteki resmi törenleri iptal etmiştir.

     Ne var ki, devlet kurumlarında devamlılık esastır. Bu törenlerin yapılması kişiye bağlı değildir, “Padişahım çok yaşa!” demek için düzenlenmez. Devlet her koşulda temsil edilir. Esasen 30 Ağustos törenlerinin gerçek sahibi Kurtuluş Savaşı’nı 30 Ağustos’ta taçlandıran Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. 

Ne acıdır ki, son 10 yılda Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) peşindeki ABD ve önde gelen batı ülkelerinin, bölgede amaçlarını gerçekleştirmekte ulusal duruşuyla engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetleri’ni güçsüzleştirme ve yıpratma faaliyetlerine, örneğini bu gün de gördüğümüz gibi, kendi özel amaçlarını gerçekleştirmek isteyen iktidar da katılmaktadır.

     Sözde Ergenekon ve balyoz davaları ve burada kullanılan terör örgütü üyesi itirafçı gizli tanıklar vasıtasıyla, Ordunun en üst ve değişik kademelerinde görev yapmış/yapan görevdeki ve emekli general ve subaylar tutsak edilmiştir. Mevcut kadrolara verilen gözdağı ve terörle mücadele vasıtalarının ortadan kaldırılmasıyla, bölünme tehlikesinin sınırına gelinmiştir.

Siyasi iktidar; 2002 yılında sıfır düzeyinde devraldığı terör sorununu, bugün, Suriye’deki rejime şekil verme iddiası ve içeride açılım adıyla sürdürdüğü ayrıştırıcı politikası ile içinden çıkılmaz bir hale getirmiş ve sorun; Türkiye Cumhuriyetinin bekasını tehdit eder hale gelmiştir.

Yeni “Anayasa Projesi” gerçekleşirse bu; Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesi ve laik toplum-devlet düzeninin sonu demek olacaktır.

Ülkesini kendi özel amaçları uğruna bölünmenin eşiğine getiren bu iktidar;

1. Suriye üzerinde, emperyalist devletlerle tehlikeli oyunlar oynamaktan vazgeçmeli, isyancılarla değil, doğrudan muhataplarıyla bir “devlete” yaraşır ilişkiler kurmalı,

2. Türkiye’nin ve ordusunun zedelenen onurunu iade etmeli,

3. Bölünme anayasası çalışmasından, vatanı ve milleti sonu olmayan maceralara sürüklemekten bir an önce vazgeçmeli ya da istifa ederek ulusal bir yönetimin önünü açmalıdır”.